Gözyaşlarımın sıcaklığı yanaklarımdan gitmemişti. Bu acıyı her gün farklı insanların yüzlerinde görürken, şimdi aynı acıyı kendi yüzüme yerleştirmiştim. Bir morg çalışanı olarak ölümden çok etkilenmeyeceğim düşünülebilirdi. Ama hepimizin içindeki birini kaybetme korkusu tüm gerçekliğiyle karşıma çıktığı zaman onu kabullenmekten başka bir şey gelmemişti elimden.
Derin bir nefes vererek oturduğum soğuk kaldırım taşından karşımdaki duvara bakıyordum. Gecenin bir yarısında kimsenin sokakta yürümek gibi bir alışkanlığı yoktu anlaşılan. Her yer sessiz ve sakindi. En azından omzuma küçük bir el dokunana kadar öyle zannediyordum. Gözlerimi bu küçük elin sahibine çevirdim. O da aynı meraklı gözlerle yüzümü inceliyordu. Küçük bir çocuğa göre korkutucu derecede soluk bir ten rengine sahipti. Başını hafifçe sağ omzuna doğru yatırarak bana bakmaya devam etti.
Gülümsedim. Bu geç saatte tek başına dışarıda olması pek akıllıca değildi. Belki de ara sokaklarda kaybolmuştu. Ailesi polise haber vermiş ve her yerde onu arıyor olabilirdi. Tam bir şey söylemeye karar vermişken duyduğum şeyle birden taş kesildim. Doğrusu böyle bir şey beklemiyordum. Elini indirerek başını doğrulttu. Beni tanıyordu. Hayatım da görmediğim bir çocuk. Görmediğimi sandığım bir çocuk. Bunu sıradan sandığım bir günde öğrenmiştim. En azından artık sıradan olamayacak bir günde, bu küçük çocukla önceden karşılaşmış olduğumu öğrendim. Hayır fark ettim.
“Bizi çok rahatsız ettin.” İlk söylediği, ondan sınırlı sayıda duyduğum şeylerden biri buydu. Başta sanki farklı dillerde konuşuyormuşuz gibi hiç tepki vermedim. Veremedim. Boş gözlerle baktım ve
“Nasıl?” dedim. Bu soru aslında bir çok soruyu içinde barındırıyordu. Nasıl?, ne zaman?, Ben olduğuma emin misin? Sen kimsin?, beni nereden tanıyorsun? Ve neden buradasın?
“Ağlayarak. Ayrıca çok fazla bağırdın. “ Başını omzuna doğru tekrar eğerek “Bizim de canımız yanıyor ama etrafımızdakileri rahatsız etmeden yaşıyoruz bu acıyı.”
Haklıydı. Bugünkü davranışlarıma bakılırsa insanları ağlamalarım ve hıçkırıklarımla rahatsız etmiştim. Morgdaki tanıdık yüzü gördükten sonraki yanarak üşümem gülerken ağlamak gibiydi..
“Özür dilerim.” Bunu elimden daha fazlası gelmeyerek söylediğimde ,Bunu beklemediği belliydi. Kaşlarını kaldırdı. Gözleri iri bir şekilde açıldığında ne kadar renksiz ve cansız göründüklerini yeni fark edebilmiştim.
“Beni hatırladın mı?” diye sorduğunda tüm vücudumu bir titreme sardı. Sebebini bilmediğim ama bedenimi sarmakta ısrarcı olan bir titreme.
Hatırlamak mı? İlk defa görüyordum. Konuşmaya cesaretim olmadığını başımı olumsuz anlamda iki yana sallayınca anladım. Yüzündeki ifadeden ne hissettiğini anlayamıyordum. Üzüldü mü? Kızdı mı? Hayır sanki hayal kırıklığıymışım gibi mi bakıyordu?
“Ama morgdaki sendin. Beni o soğuk yere kapatan kız.” Kulaklarımda, zihnimde ve vücudumun her zerresinde yankılandı. “Morgdaki sendin. Beni o soğuk yere kapatan kız.” Korkmanın ne demek olduğunu tam burada, benden çok daha küçük bir çocuktan yeni öğrenmiştim. Şuana kadarkilerin aslında hiçbir şey olduğunu. Gerçek dışı sanılanların gerçek olabileceğini. Morgda yatması gereken ölü bedenin karşımda olması gibi. Az önce bana dokunmuş, konuşmuş olması gibi.
Uzaklaşıyordum. En azından titremekten hareket edemeyen ayaklarımın hareket ettiğini sanıyordum. Deli gibi inip kalkan göğüs kafesimi görmezden gelmeye çalışıp, Kulağıma gelen ve ne zaman başladığını bilmediğim çığlıklarımla yardım istiyordum. Sokağın boş olması evlerin dolu olmadığını göstermezdi. Herkes neredeydi? Başım dönüyordu ve ayaklarım direnmek için son gücünü kullanıyordu. Saçlarımı yüzüme savuşturan rüzgar bana inatla yaşamın ne kadar tatlı, sonun ise ne kadar acı olduğunu hatırlatıyordu. Göz yaşlarımı keşke hiç akıtmasaydım. Onların değerli olduğunu keşke daha önce fark edebilseydim. Kalbimi değerini bilenlerle paylaşabilseydim. Keşke, keşke ve ………………………..bitmişti. Sonuna gelmiştim. Arkamdan gelen ensemdeki sıcak ve tanıdık nefes. İçimi deşen neşterini bana saplamadan önceki söylediği tek şey;
O nerede? Göğüs kafesim durdu. Artık can çekişmiyordu. Rüzgarın bana hatırlatmayı unuttuğu son bir şey vardı. Acımasız olan hayat değil insanlardı. En çok değer verdiklerimizdi. İntikam uğruna ölümü kabullenemeyen ölülerdi……..
ns 15.158.61.54da2