"Off, ben çok sıkıldım!!"
Gözlerimi devirerek, yanaklarını şişirip dudaklarını büzen çocuğa baktım. An itibariyle durumumuz şu şekildeydi:
Güneş, İpek ve Yaren'e nasıl başka evrenlere seyahat edileceğini, Ela da Eylül ve Ece'ye Rasputin'in gözleri yaşartan hikayesini anlatıyordu. Ben de başka işim yokmuş gibi Emre'nin (kendisi Güneş'in kardeşi olur) dolaştırdığı kolye benzeri zincirleri ayırmaya çalışıyordum. Cidden bu çocuk ne yapmıştı bu zincirlere?
Bir yandan Emre'ye bakıp, bir yandan zincirlere mi kendime mi acımam gerektiğini sorgularken o da yanıma gelip mızırdanmaya başladı.
"Melek, hala bitirmedin mi yaa??"
Okulun başında herkese bana ikinci ismim olan Selen'le hitap etmelerini söylemiştim ama herkes inadına bana Melek dediği için bütün okul beni Melek biliyordu.
"Melek mi? O da neymiş? Melek abla diyeceksin."
Emre kaşlarını kaldırıp umursamaz bir tavırla beni izlemeye devam etti.
"Nedenmiş o? Aramızda 1 yaş var sadece."
Parmaklarımın arasına sıkıştırdığım zincirleri bırakıp, bacak bacak üstüne attım ve karşımdaki çocuğa gülümsedim. Şu anda bütün amacım onu sinir etmeye dönmüştü.
"Bana ne var mı? Var. Melek abla diyeceksin."
Emre boş boş suratıma bakıp, omzunu silkti.
"Demem ki."
İçimden "Haa demek öyle." diye geçirip elimdeki zinciri masaya fırlattım. Çıkan ses yüzünden herkes bana baktı da neyse.
"Yapmıyorum, ne yapıyorsan yap."
Emre kıstığı gözleri kocaman açıp bir süre boyunca bir bana bir zincirlere baktı ve sonra da ciddi olduğumu anlamış olacak ki, kollarını hışımla sallayan (solucan deliklerinin nasıl işlediğini anlatmaya çalışan) biricik ablası Güneş'e döndü.
"Canım ablam nasılsın bugün?"
Ama Güneş cevap vermek için kafasını çevirmeye bile ihtiyaç durmadı.
"Hayır.😇"
Emre üstelemeye çalıştı.
"Ama ablacığım-"
Güneş, sanki mümkünmüş gibi kollarını daha da hızlı sallayarak bir kez daha cevapladı kardeşini.
"Hayır."
Emre hayal kırıklığı şöyle bir etrafına bakınıp yapışabileceği başka kimsenin olmadığından emin olduktan sonra yavru köpek suratıyla bana dönüp gözlerini kırpıştırmaya başladı.
"Melek abla... Sanan zahmet şunları hemencecik.."
Çocuğa daha fazla acı çektirmeden sırıtarak elimi uzattım. Annesi marketten istediği kadar abur cubur almasına izin vermiş bir çocuk gibi zincirleri elime bırakıp "ABLAM BEE!" diye bağırdı.
Ardından yanımdaki masaya oturup, geri kalan tüm teneffüs boyunca Güneş 'in attığı pis bakışları fark etmeden bacaklarını sallamaya devam etti. :)
...
Ders zilinin çalmasıyla birlikte Emre'yi kendi sınıfına postaladıktan sonra tam rahat bir nefes alacaktım ki hayatın acı gerçeği tüm benliğiyle yüzüme vurdu...
İrfan Hoca: Testi alan başlayabilir.
Hah, ben de diyordum ki "Nerde kaldı bu günün ekşını?" Hocam yapmayın etmeyin yaa. Güneş açmış -dışarıda yağmur yağıyor-, kuşlar cıvıldıyor -cıvıldamayı geçtim ortada kuş bile yok-, mart gelmiş, çiçekler açmış-kasım ayındayız-.
Böyle güzel bir günde sınav olunur mu? Ama çok sevgili İrfan Hoca'mızı ne açan çiçekler ne de olmayan kuşlar durdurabildiği için bize de önümüzdeki sorularla cebelleşmek kalıyordu. Gözlerimi devirerek ilk soruya hızlıca bir göz gezdirdim. Kolay gözüküyordu. Bu bir mucize olabilirdi çünkü öbürleri de gayet basitti.
Hızlıca sınavı bitirip sıranın kenarına koydum ve masayı karalamaya başladım. Çizdiğim DOMATES TUNA'nın saçına bir çiçek eklerken gözüm sol bileğimdeki kırmızı ipliğe takılınca sırıtmaktan kendimi alamadım.
3 gün önce Bayram Hoca eskiden insanların bir şey unutmamak için parmaklarına ipler doladığını söylemişti. Ben de böyle işlere çok meraklı olduğum için sonraki gün kırmızı bir iplik getirip sürekli ödevlerini unutan Emre'nin bileğine çok sıkmadan (kangren olur da başımıza kalır falan) bağlamıştım. Tabi 5 dakika sonra "Sıkıyor bu!" diye sızlanmaya başladı. Eylül de aşırı mükemmel bir çözüm bulup aynı iplikten benim de bağlayıp "kısasa kısas" deyip konuyu kapatmıştı.
Ben de bir şey dememiştim.
Hocanın bana baktığını fark edince önüme döndüm. Tabi ben öyle boşluğa sırıtınca adamcağız cinlerle taş-kağıt-makas oynadığımı falan sanmış olacak ki bana uzaylı görmüş gibi bakıyordu. Biraz da kızgın. Harbi niye kızgın bakıyordu ki? Bakışlarımla hocanın baktığı yeri takip edince bir saattir ön sıranın duvarına baktığımı ve kağıdımı hala vermediğimi fark ettim.
Hızla hocaya dönüp hiçbir haysiyetsiz iş yapmadığıma dair masum bir gülücük gönderdim ama pek inanmış gibi görünmediği için kağıdımı alıp masanın üstüne bıraktım ve sırama dönüp masayı karalamaya devam ettim. Bir süre daha şüpheyle bakıp bana zor anlar yaşattıktan sonra bakışlarını arka sırada kıpırdanıp duran Emirhan'a çevirdi ve ben de kurtulmuş oldum.
257Please respect copyright.PENANAAneg7lEFXS
🌻🌻🌻257Please respect copyright.PENANAIXR4rVqAFS
Selamlar millet, senaryosunun hepsini bitirdiğim bir kurgumla karşınızdayım. Eğer sıcacık arkadaşlıkların arasına giren kaosun etkisini görmek istiyorsanız doğru yerdesiniz :) Umarım hikaye hoşunuza gider. 257Please respect copyright.PENANA6Gumk0gFos
🌻🌻🌻257Please respect copyright.PENANAiObtjOUAHc