Başlangıcın Duvarları
1.Bölüm
25Please respect copyright.PENANAmty198kM6a
Gök'te yıldız yerine sadece kaç katmanlı olduğu bile bilinmez bir duvar vardı. Paslanmazdı veya çürümezdi, herhangi bir zarar görmemişti; yani en azından bu çelikten bile daha güçlü metal bir kutunun içinde bulunan hiçbir canlı bunu daha önce görmemişti. Bu düşünceler aklında geçip giderken, güneş gibi parlayan gözler ve uzun siyah saçlar ile güzel bir kadın tarlada, hasat edilmeyi bekleyen bitkilerin arasında oturmuş, boş tavanı izliyorken göze batıyordu. Hayatını sorgular ve neden bunu yaptığını düşünür. Günler geçer giderken, "Niye buradayım ki? Dışarıda en fazla ne olabilir de, ben burada kapana kısılmış bitkilerle ilgileniyorum?" der. Dışarıda ne olduğunu kendisi de, diğer hiç kimse de bilmiyordur. Oysaki sonuçta, bu kalın duvarlar ne ses, ne soğuk, ne de bir hasarı geçirmeyecek kadar güçlü ve yapılıdır.25Please respect copyright.PENANAXuLIHfxFcW
25Please respect copyright.PENANACx1hkbOawB
Kadın dalıp gitmişken bir elma ağacından ufak bir yaprak kopar ve yere düşer. Kadın yaprağın küçük bir esinti gibi olan sesini duyar ve dikkati bozulur. O sırada bahçenin büyük kalın kapısı açılır ve içeriye, saçları tıpkı ilk sabah ışıltısı gibi turuncu, belinde çalışma aletleriyle ve iki kulağına sabitlenmiş gözlüğüyle birisi girer. Kadın arkadaşına seslenir: "Hey Finn, sen buralara gelir miydin?" Finn kadına bıkmış bir yüzle bakarak, "Haha, gerçekten de ne kadar komiksin, Aur," der. Kadın, Finn'in bunu demesinden sonra hemen söze atlar: "Aur mu! Sana kaç kere bana Aur deme, dememiş miydim?" diyerek kızar. Kadın, Finn'e adının Aurora olduğunu hafif sinirli ve gıcık olmuş bir yüzle hatırlatır. Sonunda Finn güler ve Aurora’ya bakarak, "Tamam, tamam, sana Aur demeyeceğim," der.25Please respect copyright.PENANAiKZ49mHA4J
25Please respect copyright.PENANAGjeIrafYQj
Aurora konuşamadan Finn söze atlar ve yine aynı bıkmış ifadesini takınarak Komutan'ın onları ana odaya çağırdığını söyler. Aurora yine neyin olduğunu düşünür fakat fazla sorgulamaz, Finn de fazla sorgulamamıştır zaten. Aurora yavaş adımlarla Finn'in yanına gelir ve bir şey demeden kapıya doğru yürür. Kapı açılınca normal bir şekilde yürümeye devam eder. Finn şaşkın ve olayı anlamamış şekilde Aurora'ya bakar ve sonra kendine gelip koşmaya başlar. Koşar ve koşar, sanki bu koridorlar bitmiyor gibidir. Tabii en sonunda, sadece yürüyen Aurora'yı yakalar. "Niye beni beklemiyorsun ki?" Aurora "Peki sen niye arkamdan bir aptal gibi bakıyorsun?" diyerek Finn'i susturur.
Bu koridorlar o kadar büyük ve bağlantılıydı ki tıpkı bir insanın damarları gibiydi. Bir bölgede sorun çıkarsa bu bütün bölgeleri etkiliyordu çünkü her bölge, her koridor bir başka koridora bağlıydı ve o da diğerine... Elbette bunların hepsi, tek bir toplanma alanına, jeneratöre bağlıydı. Jeneratör ne olursa olsun hep kontrol altında tutulmalı ve tedbirler aksatılmadan korunmalıydı.
Aurora ve Finn en sonunda ana toplantı odasına ulaşırlar. Komutan onlara "Neden bu kadar geç kaldınız?" diyerek sert ve beklemekten bıkmış bir şekilde bakar. Finn tam açıklama yapacakken Aurora onun sesini keser: "Hey, buraya dört sokak ve bir asansörle sadece yürüyerek geldik, anladın mı?" Sanki Komutan olsa, çağırıldığı anda ana odaya gelecekti. Komutan içinden bir "Her neyse..." geçirerek herkesi ortadaki yuvarlak büyük masaya toplar.
Bu masa elbette normal bir masa değildi; oldukça teknolojikti çünkü bu masadan tesisteki hasarları, uyarıları, bilgilendiricileri ve diğer birçok şeyi öğrenebiliyorlardı. Komutan derin bir nefes alarak konuyu açar: "Evet, şimdi en sonunda uzun bir bekleyişin ardından konumuza geçebiliriz. Konumuz, son zamanlarda reaktörün sürekli çalışmasından dolayı fazla ısınması." Konu aslına bakılırsa oldukça ciddiydi çünkü sığınağın çok büyük bir enerji kaynağı reaktördü. Ve tek sorun reaktörün enerji kaynağı olması da değildi; eğer reaktör sıcaktan erirse bu inanılmaz bir yok oluşa işaretti. Eğer reaktör patlarsa? Aslına bakılırsa yine aynı senaryo olurdu ancak bu sefer daha ciddi bir sorun veya daha hızlı bir ölümle karşılaşırlardı.
Aurora pek emin olamadığı ama başka bir şey de düşünemediği için tek önerisini sundu: "Peki reaktörü kapatsak olmaz mı?" Reaktör elbette kapatılabilirdi ama Komutan bunun çok tehlikeli olabileceğini, ileride büyük sorunlara neden olabileceğinden dolayı kabul etmedi. O sırada kenarda alkol aldığı belli olan bir adam sızmış, uyukluyordu. Aurora, Komutana ve Finn’e neden onu uyandırmadıklarını, içlerindeki tek mühendisin o olduğundan dolayı çok işlerine yarayabileceğinden bahsetti. Komutan, sarhoş ve sorumluluk sahibi olmayan bir mühendisin asla gerçek bir mühendis olamayacağını söyleyerek bunu reddetti. Finn ise ona katılır ve Aurora’ya bakarak onaylar bir şekilde kafasını sallar.25Please respect copyright.PENANAulzJJSyvLa
25Please respect copyright.PENANAVvGhE2u1TG
Aurora bundan sonra durumun ciddiyetini daha da kavramıştı ve aklına gelen gerekli gereksiz bütün çözüm fikirlerini düşünmeden söylemeye başladı. Ancak söylediği fikirlerden biri özellikle ilgi çekti. Komutan ve Finn birbirlerine kısa süreli baktılar, sonra Finn Aurora'ya dönerek çözümün nasıl olabileceğinden bahsetti: "Evet, gerçekten de bu olabilir." Komutan, Finn'in sözünü tamamlamasını sanki aceleyle bekliyordu, konuşmasının bitmesini hevesle takip ediyordu. Finn konuşmasını bitirdikten sonra komutan hemen söze atladı ve "Evet, katılıyorum. Olabilir. Hatta belki de en işe yarayacak çözüm bu. Aferin, Aurora!" dedi. Aurora, komutanın onu tebrik etmesinden oldukça memnun oldu. Genelde komutan hiç böyle biri değildi; bugün bayağı canlıydı. Ancak komutan onaylayan konuşmasının ardından yüzünü asarak ciddi bir şekilde devam etti: "Fakat bu çok tehlikeli. Eğer bu çözümü uygulayacak olursak, sığınağı çok büyük bir soruna sokabiliriz."
Grup, komutanın konuşmasının hemen ardından ufak bir sessizliğe büründü. O sırada, bu fırsatı değerlendiren sarhoş adam uyandı ve yamuk ve anlaşılması zor bir şekilde konuştu: "Bu çok saçma. Bu bir çözüm falan değil, bu sadece bizi ölüme yaklaştıracak boktan bir şey o kadar. Bu şey, bütün sığınağı dışarısı gibi buz kestirir." Komutan, sarhoşun uyandığına şaşırdı; oysa hiç uyanmayacağını düşünerek umutlanmıştı. Aurora ve Finn sessizce birbirlerine bakarak ne olacağını düşündüler. Komutan, durumun umutsuz olduğunu hissederek toplantıyı bitirdiğini duyurdu. Aurora, kaptana Finn ile birlikte reaktör için çözüm arayacaklarını söyledi ve ikisi de oradan ayrıldı. Komutan, onların gitmesini umutsuzca izledi, sonra arkasına dönerek "Kalk lan artık, sarhoş!" diye bağırdı. Sarhoş adam, yine alkolik ağzıyla "Tamam be adam! Ayrıca benim adım Ronan, anladın mı?" diye cevap verdi. Komutan, bu sefer sinirlenerek kaba ve sert bir dille sarhoş Ronan'a buradan defolup gitmesini ve onun alkol stoğunu karıştırıp durmamasını söyledi.
Aurora ve Finn, ucu bucağı olmayan koridorlarda sessizce yürüyorlardı, ta ki iki yol ayrımına gelene kadar. Aurora, Finn'e tarlaya gideceğini söyledi ve başka bir şey demeden kendi yoluna gitti. Finn de atölyesinde olacağını belirtti ve o da kendi tarafına doğru yürümeye başladı. Sarhoş adam, sığınağın derin alt katmanında borular arasında yine sızmıştı ve hiçbir iş yaptığı yoktu. Komutan ise yapacak bir sürü işi olmasına rağmen sıkılmıştı. "Bu yerde ne kadar süre kaldım?" diye düşündü. Odasının köşesine baktı ve oradaki küçük masanın üzerinde duran bir uzay posterine gözlerini dikti. "Ben neler yaptım böyle?" diye içinden geçirdi. Geleceğini yıkmıştı. Işık yılları uzaktaki bu buz gezegeninde kaç yıl olmuştu? Otuz yıl? Belki de kırk yıl. Komutanın mutsuz bakışlarında tek bir cevap belirdi: "Ömrümün yettiği kadar elbette."
Ama insanın ömrü ne zaman tükenirdi ki? İnsanlık çok gelişmişti. Artık 80 yaşında olanlar gençtiler, çünkü kısa bir yolculuk bile on yıllar sürüyordu. Bu hayatta bir insan nasıl ölürdü? Yetmişlerinde, belki de en genç insan. 40'larında bir bebek, 30 yaşında bir insan ise... ne komikti ama! İnsanlık binlerce yıldır uzun yaşamın peşindeydi. Peki ya bulunca? Sadece 100 yıl daha yaşayabiliyordunuz. Öyleyse, ne değişmişti? Hayatta ne farklı olmuştu? Ölen ölmüştü, doğan doğmuştu. Üzülen üzülmüş, kırılan kırılmıştı. Bu düşünceler komutanın zihnini boğarken birden kendine seslendi: "Ro-... Darian... Darian, uyan! Kendine gel artık!" Komutan, bir anlığına delirdiğini düşündü. Belki de bu evren için fazla iyiydi. Kendi kendisine tokat attı. "Darian... her neyse," dedi seslice. Reaktör ile ilgilenmeliydi. Sonuçta ondan başkası ulaşamazdı reaktöre.
Komutan Darian, reaktöre doğru giden koridora yöneldi. Yanından geçtiği iletişim odaları ve daha birçok odanın ardından nihayet reaktöre giden özel asansöre vardı. Asansöre şifreyi girdi ve asansörün kalın, korunaklı ama bir o kadar da cam olduğu için kırılgan sayılabilecek kapakları kapandı. Asansör aşağı kata inmeye başladı.
Komutan Darian, reaktörün ana girişini bilen tek kişi olduğunu biliyordu, çünkü burası ona zimmetliydi. Burası onun eviydi, diğer herkes ise burada ya bir misafirdi ya da basit birer aile üyesi. Darian bunu umursamıyordu. Tek umursadığı şey, reaktörü ve sığınağı sapasağlam ayakta tutmaktı. Ayrıca kendine tek görev olarak verdiği reaktörün ısı sorununu çözme işini de yine kendi kendine üstlenmişti bile.
Komutan Darian, neredeyse sığınağın uzunlamasına tüm katlarını kaplayan devasa reaktörü gördü. Bu gerçekten akıl almaz derecede çılgın bir makineydi. Bunu hangi deli tasarladıysa, kesinlikle inanılmaz derecede zeki olmalıydı, çünkü bu reaktör, ekibin aptalca hataları dışında kendi kendine sonsuza kadar çalışabilecek şekilde tasarlanmıştı.
Reaktör ile sığınak arasındaki uyum o kadar kusursuzdu ki, sistem bitkilerden enerji üretebiliyordu. Üstelik sadece bitkilerden değil, birçok doğal ve yenilenebilir malzemeden de enerji elde ediyordu. Bu da yetmezmiş gibi gaz atıkları ve biyolojik atıkları defalarca işleyerek inanılmaz bir verim sağlıyordu. Bu yer, hiçbir şeyi israf etmeyecek şekilde tasarlanmıştı. Dışkılar ve idrar, gübre ve çeşitli diğer alanlarda değerlendirilerek, her şey kendi kendine yetebilecek bir döngüye dahil ediliyordu.
Reaktör o kadar etkileyiciydi ki, komutan onun özelliklerini anlatmaktan kendini alamıyordu. Bu makine, artık onun hobisi haline gelmişti. Ancak Darian, bu düşüncelerden sıyrılmak için yüksek sesle bir müzik açtı. Reaktörün konsolundaki tuşlara basarak testler yapmaya koyuldu. Dokunduğu her tuşta, geleceğin teknolojisinin parçası olduğunu hissediyor ve bu durum onu derinden tatmin ediyordu.
Komutan Darian, reaktörde günlerce aralıksız çalıştı ve sonunda yorgunluktan uyuya kaldı. "Ah, ne yorucu bir hayat," diye mırıldandı Darian, derin bir uykuya dalarken.
25Please respect copyright.PENANA8zBHxPHbS6
25Please respect copyright.PENANAsjc2bsGmTF
25Please respect copyright.PENANAq8w9hOtwlx