"mmmaaahhhhıımmmmaaaooohhh" Mehmet vücudunda ne kadar kas varsa gererek, tek başına yaşamanın da verdiği rahatlıkla, garip garip sesler çıkartıp hareketler yaparak, tüm dünyaya uyandığını beyan etti. Bir an bugünün hangi gün olduğunu algılayamadı, biraz düşündü, acaba haftasonu muydu yoksa mesai günü mü ? Bir iki dakika bu şekilde -biraz da uyku sersemliği ve tembellik karışımıyla- yatakta sağa sola dönüp uykusunu da açmaya çalışarak uzanmaya devam etti.
54Please respect copyright.PENANAA84Orlo5vQ
Daha sonra hemen yanıbaşındaki komodinin üzerinde şarja takılı telefona uzanırken alarmı çalmaya başlayınca artık bugünün kesinlikle bir haftasonu günü olmadığını idrak etmişti. Her sabah onu güne başlatan -daha doğrusu mesi gününe başlatan- alarmın sesini duymamak için ezbere birkaç seri parmak hareketiyle alarmı durdurmak istese de, halen uyku sersemliği geçmemiş olsa gerek ki, alarmı kapatacağına başka ezbere bir hareket olan sosyal mecra aplikasyonuna girdi. Bir yandan alarm çalarken bir yandan da arkadaşlarının yine nerelere tatile gittiğine ya da hangi eğlence mekanlarında eğlendiğine bakmaya başlar başlamaz sesli bir biçimde "n'apıyorum ya ben" deyip telefonu kapatıp hızlı bir hareketle yatağın kenarında doğruldu. Ayağa kalktı. Yine uzun uzun, hiç acele etmeden ve yine biraz şımarıklıkla karışık esneyerek gerindi.
54Please respect copyright.PENANAk1bRWQbpry
Belini kütleterek rahatlatmak için kendini iyice geriye doğru esnetti, esnetti, neredeyse yatağa geri düşecekti. O anda yatak odasının tavanının köşesinde daha önce fark etmediği bir karaltı gördü. Mehmet "Ulan boyacıya bi' de o kadar para verdik, ben yapsam daha güzel yapardım yemin ediyorum. Hehey yavrum be, zamanım olsa bi' boyardım ki, evi sanat galerisi diye ziyaret ederlerdi" derken bir yandan da sabah rutinine koyulmuştu bile.
54Please respect copyright.PENANAqRzWWYSy4Z
Günün henüz çok erken saatleri olmasına karşın Mehmet yüksekten uçmaya bugün erken başlamıştı. Mehmet oldum olası havalı laflar etmeye, kendini her alanda olduğundan daha 'fazla' göstermeye bayılırdı. Hani derler ya 'can çıkar huy çıkmaz' diye, işte Mehmet hep öyle biriydi. 32 yaşına gelmesine rağmen halen ne doğru dürüst bir iş tutturabilmişti ne de 6-7 aydan uzun bir ilişkisi olmuştu. Sağda solda adını çıkarmayacaklarını bilse bir kız arkadaşı bile olmazdı muhtemelen. Yaşadığı, bu ailesinden kalma daire de olmasa kim bilir ne yapmak zorunda kalırdı. Biraz tembellikten biraz da ekonomik nedenlerden, anne babadan kalan dairedeki eşyaları bile değiştirmiyordu. Arada sırada gelen eş dost akrabalara ise klasik 'aile yadigarı' yalanını sallıyordu.
54Please respect copyright.PENANAzZhtAqYI5X
Mehmet şimdi banyoda aynanın karşısında bir eliyle dişlerini fırçalarken diğer eliyle de, kendisinin deyimiyle 'en büyük mirası' olan saçlarına şekil veriyor, bir yandan da, 'eli ayağı durmaz' denilen haşarı çocukların edasıyla hem uydurma bir şarkı mırıldanıyor hem de ayak ve kalça hareketleriyle, tam da dans denilemeyecek hareketler yapıyordu.
54Please respect copyright.PENANAVhP0eVJmAn
Banyodaki işlerini bitirip yatak odasına -ya da kendi deyimiyle yaşam odasına- geri döndü. Her sabah ne kadar da kendi kendine 'bu gece giysilerimi geceden hazırlayacağım' dese de yine türlü bahanelerle hazırlamaz ve bu sabah da olduğu gibi ne giyeceğini ayarlamak ve zamanla yarışmak için iki ayağı bir pabuca girer, suçu her zaman başkasına atmak için kafasında suçlu ya da suçlular yaratırdı. Acaba bu sabah suçlu kim olacaktı ?
54Please respect copyright.PENANAAOzCehxXXf
"ya gece gece ne arıyorsun ki beni ? aradın da n'oldu, ha n'oldu ? bak ne güzel dün gece bugün giyeceklerimi hazırlayacaktım, bütün düzenimi bozdun. unutturdun bana ne yapacağımı. neymiş efendim, bir tıkırtı geliyormuş da acaba benden mi geliyormuş, bir bakarmıy mışım. efendim benim yan komşuyla aram iyiymiş de ben sorsam olmazmıy mış" diye söylenmeye devam ederken bir yandan da, bir önceki gün giydikleriyle, ondan önceki gün giyip kenara fırlattıklarını birleştirerek bir kombin yapmaya çalışıyordu. Kıyafetleri birbirine uyduramadıkça söylemlerinin dozunu artırıyor, güzel bir parça bulup üzerine uydurdukça da yüzü gülüyordu. Son olarak yine odanın bir kenarında bulup, koklayarak giyilebilir olduğuna kanaat getirdiği çorapları giymek için yatağa oturdu. Çorapları giyerken gözü yine tavandaki karaltıya takıldı. Şimdi artık iyice uyandığı için gözüne daha bir takıldı karaltı. Tek ayağında çorap, elinde de çıplak ayağına giymek için tuttuğu çorabın diğer tekiyle odanın köşesine doğru yürüdü. Tam o esnada perdede sivrineği görüp o yöne döndü. "vay eşşoğlu eşeğe bak hele, sivrisinek değil zilli sinek tüm gece beni uyutmayan sendin demek" diyerek elindeki çorapla yavaşça perdeye doğru yürümeye başladı ve bir yandan da "ulan hayvanoğlu hayvan, gel insan gibi kanımı iç git neden zır zır ötüp beni uyandırıyorsun?" diye sivrisineğe bir nevi fırça atıyordu. Perdeye sinsice yaklaştı, çorabı eline iyice oturttu. Bu işi tek bir hamlede bitirmek, kaçmasına izin vermemek istiyordu. İbretlik bir son istiyordu kendisini uyutmayan bu yaratık için. Yavaş hareketlerle çorabı kaldırdı ve tüm gücüyle sivrisineğe doğru salladı. Mehmet'in atağıyla aynı anda büyük bir şangırtı koptu ki, sanki Mehmet sesin aniliği ve gücüyle bir an nerede olduğunu unuttu. Perdenin arkasında pencere olduğunu hiç hesaba katmamış, aklının ucundan dahi geçirmemişti. Öylesine korkmuş ve bir yandan da o kadar büyük bir şaşkınlık içersindeydi ki, sanki yanıbaşında bomba patlamış gibi başını iki elinin arasına alıp çöktüğü yerde kalakalmıştı. Birkaç saniye öylece çöktüğü yerde durduktan sonra durumu anlayıp yavaşça ayağa kalktı, perdeyi çekti. Yer irili ufaklı, sayılamayacak kadar cam parçasıyla doluydu. Hiçbirşeye dokunmadı. Bir süreliğine, sanki akşam mesaide uzun saatler çalıştıkan sonra eve geldiğindeki gibi kendini enerjisiz ve bitkin hissetti. Çorabına baktı, üzerinde sivrisineği göremedi. Oturmadan çorabını giymeye çalıştı, düşer gibi olsa da giyebildi. O şok edici sesten sonra ortalık çok sessizleşmişti sanki. Ancak o sessizliğin içinde bir anda öyle bir ses duydu ki, bir anda aklından bir sürü fikir aynı anda geçti. Tombul sivrisinek sanki dalga geçer yavaşlıkta önünden uçup uzaklaştı. Gülmek, sinirlenmek, sivrineği takip etmek, ağlamak, bağırmak ve daha birçok düşünce Mehmet'in aklında ışık hızında hareket etti ama o, bu şok edici olayın hissizleştirici etkisiyle hiçbir şey yapmadan öylece durdu.
54Please respect copyright.PENANAThA3OuyEjk
Mehmet artık geç kalmak üzere olduğu için camları toplamaya hiç girişmedi 'gelince hallederim' diye düşünüp yatak odasından çıktı, daire kapısına doğru yöneldi, kapıyı açtı, ayakkabılarını alıp giydi. Kapıyı kapatmadan önce anahtarlarını kontrol edecek kadar aklı yerine gelmişti. Anahtarlarını çıkarıp kapıyı kilitlerken içinden bir yandan sivrisineğe küfürler ederken, bir yandan da camın kırılmasını başkalarının üzerine atmak için bahaneler bulmaya çalışıyordu. 'hava sıcak olmasaymış pencereyi açmayacakmış', 'geçen sene yeni müdür alacaklarına onu terfi ettirselermiş, vantilatör yerine klima alabilirmiş' ya da 'yaz başında akıl edip internetten sipariş ettiği 'Venus Fly Trap' sinek yiyen bitkisi yerine kendisine canlı bitki yerine plastik bitki göndermeselermiş, penceresi kırılmayacakmış' diyecek kadar, bahane bulmakta sınırları zorlayabiliyordu, yeter ki suç üzerine kalmasındı.
54Please respect copyright.PENANA87KbrW8Tvp
-----
54Please respect copyright.PENANAaLzmx7Q5VW
Mehmet'in sabah rutinlerinden biri de, her gün işe gitmek için evden çıktığında, kendi taktığı lakap olan 'Usta'sını akşamları bıraktığı yerde bulup bulamayacağını düşünmek oluyordu. Mesai günü sabahlarını kendince bir nevi oyuna çevirmişti Usta'sına bakınırken. Çocukça bir heyecana kapılır, heyecanla karışık bir endişe hali takınırdı. Aslına bakılırsa Mehmet'in arabasını da kimsenin çalacağı yoktu, alanın başına bela alacağı türden bir arabaydı zaten onunki. Zaten lakabı da o yüzden Usta'ydı. Neredeyse her gün farklı bir yerinden arıza veriyor, Mehmet de ne yeni bir araba alabileceğinden ya da her arıza da tamirci parası verebileceğinden ama en çok da tamirci tamirci gezip dünyanın zamanını harcamak istemediğinden, arabası arızalandığında kendi tamir etmesini öğrenmişti. İşta bu yüzden arabasının lakabı Usta idi, çünkü Mehmet'e çok şey öğretmişti bu araba zor yoldan olsa da.
54Please respect copyright.PENANALvCt65FwjM
"Ah işte buradasın" diyerek yine kendince sevinecek bir an yaratmıştı, -sanki arabasının bir yere gideceği varmış gibi-. Anahtarları çıkarmak için elini cebine soktu, sonra diğerine. Mehmet son zamanlarda da yeni bir huy edinmiş, ne zaman cebinden bir şey çıkaracak olsa tüm ceplerini yoklamaya başlamıştı. Bunu da yine o havalı görünme isteği gibi bir durum olduğu için yapıyor ama bunu kendine çok söylememeye, sanki her seferinde istemeden ve kendiliğinden olan normal bir hareketmiş gibi yapmaya çalışıyordu. Ceplerini yokladı, yokladı, birer defa daha yokladı. Bu sefer gerçekten bulamıyordu. Şimdi artık daha ciddi bir şekilde, endişeli, sert ve seri hareketlerle ceplerini aramaya koyuldu. Evet gerçekten bulamıyordu arabasının anahtarlarını, 'tamam hadi bırak oyunu şimdi anahtarları çıkar' diye kendi kendine söylendi. Neredeyse bir dakikaya yakın tüm ceplerini defalarca aradıktan sonra arabasının anahtarlarının üzerinde olmadığına emin oldu, anahtarlar evde kalmıştı. Ve tam anahtarların üzerinde olmadığına emin olduğu anda kafasında şimşek çaktı, anahtarlar dün giydiği pantolonun cebinde kalmıştı. Arabasına doğru yürürkenki rahatlığın tam tersi hareketler ve hızda bu sefer ters yönde evine doğru yürümeye başladı. Nefes nefese kalarak merdivenleri çıktı. İyi ki evi ikinci kattaydı, bunun gibi zamanlarda buna seviniyordu.
54Please respect copyright.PENANAYseMMLDMSa
Daire kapısının önüne geldiğinde üst kat komşusu Nadir Bey'in kendi katına doğru çıkmakta olduğunu gördü ama acelesi olduğu için selam verip uzun bir merhabalaşma müsabakasına girmek istemedi. Zaten kulakları ağır işitiyordu, anahtarları yuvasına usulca yerleştirip kapısını açtı ve ayakkabılarını bile çıkarmadan sessizce evine girdi. Yerde sanki cinayet mahallindeki etrafı çizilmiş şekildeki gibi duran pantolonun cebini el yordamıyla hızlıca yoklayıp anahtarları şıp diye bulup yerden doğruldu. Doğruldu doğrulmasına ama gözü yine yatak odasının tavanında köşedeki karaltıyı fark etti. Şimdi hatırlamıştı. Sabah da tam o noktaya bakmaya giderken o sivrisineği görünce aklı o tarafa kaymış, sonrasında da sakarca camı kırınca orası tümden aklından çıkmıştı. Sabahki cam kırılma hadisesini düşünce de gayri ihtiyari yerdeki cam parçalarına bakmış, camların sanki üstün körü sağa sola itildiğini sanmıştı. Tekrar tavandaki karaltıya baktı, şimdi artık güneş iyiden iyiye kendini belli etmiş, odanın içi daha bir ışıkla dolmuştu. Bir an işe gideceğini bile unutuvermişti neredeyse. Daha da yaklaştı. Artık tavanın köşesindeki bir karaltıdan ziyade bir delik gibi görünüyordu. İyice yaklaştı Mehmet ancak tam o sırada 'ding dong', zil çaldı. Bir anda sıçradı ve gözleri arkasında, tavana bakarak kapıya doğru ilerledi, kapıyı açtı. Nadir Bey gelmişti.
"Nadir Bey günaydın, nasılsınız?"
"İyiyim Mehmetciğim, sen nasılsın?"
"Ben şimdi anahtarlarımı unutmuştum, almak için eve girdim ama Nadir Bey bu benim tavan..."
"Evladım senin arabanın başına birileri var onu haber edecektim bir bak istersen, ters bir şey olmasın."
Mehmet, "Nasıl ya?" diyerek pencereye doğru neredeyse bir adımda gitti. Arabasının başında birileri bir şey yapıyordu. Mehmet kapısını kitlerken bir yandan da Nadir Bey'e "sağolun, iyi günler, görüşmek üzere" üçlü kombosu yapıp koşar adımlarla arabasının yanına gitti. Mehmet'in en tipik özelliklerinden biri, konuşmak istemediği birine bu komboyu, o andaki aralarında olan mesafeye göre olan hızda söylerek ortamdan sıvışmasıydı ve o bunu gayet iyi başarıyordu. Evden çıkıp arabasına gidene kadar aklından binbir türlü senaryo geçirdi.
54Please respect copyright.PENANAMjNVon1kc1
Arabasının yanına geldiğinde kimsecikleri görememişti. Bir an yanlış yerde miyim diye baktı ama hayır kimse yoktu. Mehmet bir an istemsizce evine doğru baktı, sanki bir anlığına Nadir Bey'in perdelerinin kıpırdadığı görür gibi oldu. Derin bir nefes verdi ağzından sesli bir şekilde. Her gün yaptığı 'Usta'mı bugün de yerinde bulabilecek miyim?" oyunu bu sefer gerçek oluyordu neredeyse.
54Please respect copyright.PENANAP23ZeW0RJX
Evde pantolunundan çıkardığından beri elinde tuttuğu, -ve yaşadığı olayların gerginliğinden belki de biraz fazlaca sıktığı- anahtarlarıyla arabasının kapısını açıp ön koltuğa oturdu. Yine ezbere hareketlerle emniyet kemerini taktı, anahtarları yerine yerleştirdi, vitesi düzeltip kontağı çalıştırdı ve bu sabah yaşadıklarını düşünmemeye çalışarak işin yolunu tuttu.
ns 15.158.61.23da2