Gece, şehrin karanlık sokaklarını neon ışıkların titrek yansımaları aydınlatıyordu. Deborah, arabasının içinde oturuyordu. Pembe, neon sarı detaylı dar crop üstü ve rahat gri eşofmanları, kasıtlı olmadan bile çekici bir görüntü yaratıyordu. Uzun siyah saçlarını eliyle arkaya atarken gözleri dikiz aynasına kaydı. Düşünceli ve gergindi. Wesley ile her buluşması bir satranç oyununa benziyordu ve bu gece yine oyunun kurallarını belirlemesi gerekiyordu.
Kapının sertçe açılmasıyla bölündü düşünceleri. Wesley, her zamanki umursamaz ve küstah tavrıyla arabaya bindi. Üzerinde hafif bol ama vücudunu belli eden siyah bir tişört vardı. İnce ama atletik yapısı oturduğu an daha belirginleşti. Deborah, onun gözlerinin önce yüzünde sonra kıvrımlı hatlarında gezindiğini fark etti ama buna alışkındı. Wesley her zaman bu şekilde bakardı. Açık, arsız ve sahiplenici.
"Beni özledin mi, güzelim?" diye alaycı bir şekilde gülümsedi Wesley, rahat bir şekilde koltuğa yaslanırken. Deborah gözlerini devirdi, bu tür sözlere asla karşılık vermiyordu. Wesley’in, onu köşeye sıkıştırmaya çalıştığını biliyordu.
"Konumuza gelelim." Ses tonu keskin ve buyurgandı. "Bana Thompson hakkında bildiklerini anlat. Onun yer altı dünyasındaki temaslarını çözmem gerekiyor."
Wesley, bir kahkaha attı. "Bak sen şu işe… Hemen konuya girecek kadar gerginsin. Ama bana hâlâ teşekkür etmedin, seni buraya kadar getirecek bilgileri veriyorum."
Deborah, çenesini sıktı. Wesley’in her bilgi parçasını bir oyun gibi sunmasına sinir oluyordu. Ama ona muhtaçtı, en azından bir noktaya kadar.
"Thompson..." diye söze başladı Wesley, eliyle direksiyona hafifçe vurarak düşündü. "Küçük bir oyuncuydu ama bazı ağır adamlarla birden fazla görüşme yaptı. Özellikle geçen ay... Fakat asıl işin içinde olanlar başkaları."
Deborah, dudaklarını sıktı. Wesley her zaman olduğu gibi tam bilgiyi vermiyordu. Onu biraz daha zorlaması gerekiyordu.
"Kim bu başkaları?" diye sordu, sesindeki sabırsızlık gizlenmişti. Wesley bunu fark etti. Ona eğlenceli gelen şeylerden biri buydu: Deborah her zaman soğukkanlıydı ama onu sinir sınırına getirmek Wesley için küçük bir zaferdi.
"Bunları öğrenmek istiyorsan, güzelim… Önce ben de senden bir şeyler bekliyorum." diye cevap verdi Wesley. Bakışları karanlık, ses tonu ise hem yumuşak hem de tehditkârdı.
Deborah bir an için içinden derin bir nefes aldı. İşte burası en sevmediği kısımdı. Wesley her zaman bir şeyler isterdi.
"Ne istiyorsun?"
Wesley, yüzünde şeytani bir sırıtışla döndü ve Deborah’ın gözlerine bakarak eğildi. "Senin şu yakışıklı ortağın Jack... Onun uğraştığı şu dosyada neler var, merak ediyorum."
Deborah’ın tüm vücudu bir anda gerildi. Jack’in dosyası önemliydi ve bu bilgiyi Wesley ile paylaşamazdı. Ama Wesley’in gözleri, onun tereddüdünü görmüştü bile.
"Seni köşeye sıkıştırdım, değil mi?"
Deborah dişlerini sıktı. Bu alışverişin farklı bir yönünü bulmalıydı. Wesley’in taleplerine boyun eğmeyecekti.
Ne yapacağını düşünürken gözleri Wesley’in yüzünde sabitlendi. Bunu nasıl tersine çevirecekti?
Deborah, Wesley’in talebini duyduğu anda içindeki gerginlik arttı. Jack’in uzun süredir üzerinde çalıştığı bu dosya, öyle kolayca feda edilecek bir şey değildi. Ama Wesley’in ona karşı kullandığı bu tür oyunları da biliyordu. O, bir avcıydı ve Deborah’ın en zayıf anını kolluyordu. Eğer şimdi tereddüt ederse, Wesley ona istediği her bilgiyi alabileceği biri gibi bakacaktı. Bu asla olamazdı.
İçindeki öfkeyi bastırarak kendini zorla gevşetti. Başını hafifçe yana eğdi ve Wesley’in gözlerine doğrudan baktı. Wesley’in yüzündeki şeytani sırıtış, Deborah’ın gerildiğini fark ettiğinden dolayı daha da büyüyordu.
"Jack’in dosyası mı?" diye tekrar etti, sesi hem yumuşak hem de tehlikeli bir tona bürünmüştü. "Gerçekten mi, Wesley? Seninle böyle basit taktiklere düşecek kadar yeni miyiz?"
Wesley’in ifadesi, bir an için belirsizleşti. Bu onun beklediği bir tepki değildi. Deborah, ona savunmaya çekilmiş biri gibi değil, aksine meydan okuyan bir bakışla bakıyordu.
"Benden ne kadar bilgi aldığını bir düşün. Karşılığında ne kadarını verdin?" diye devam etti Deborah, Wesley’in gözlerinin içine bakarak. "Şimdi bana Jack’in dosyasını soruyorsun, ama sence gerçekten bu anlaşmanın dengesi ne kadar adil?"
Wesley bir an için sustu. O, bu oyunları oynayan taraftı. Ama Deborah şimdi oyunu tersine çeviriyordu.
Sonra gülümsedi, serseri tavrıyla başını hafifçe yana eğerek onu süzdü. "Bu yüzden seni seviyorum, Deborah." dedi. "Her zaman savaşıyorsun. Ama benimle oynamak istiyorsan, kurallarımı bilmelisin."
Deborah, içinden derin bir nefes aldı ama bunu Wesley’e belli etmedi. Onun seviyorum kelimesini kullanması, oyunun bir parçasıydı. Her zaman sınırlarını test ederdi.
"Kurallar mı?" diye sordu, gözleri sertleşti. "Kimin kuralları, Wesley? Benim mi, senin mi?"
Wesley göz kırptı, geri çekildi ve omuz silkti. "İşte bu yüzden anlaşmamız ilginç, Deborah. Benim bildiklerime ihtiyacın var, senin de bana bir şeyler vermen gerekiyor."
Deborah ona doğru eğildi, dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kalktı ama bu bir gülümseme değildi. Daha çok bir meydan okuma.
"O zaman şöyle yapalım. Sen bana Thompson hakkında daha fazla detay ver, ben de sana…" Bir an duraksadı, Wesley’in dikkatini nasıl çekebileceğini düşündü. "…küçük bir iyilik yapayım. Ama Jack’in dosyası bu masada değil."
Wesley’in yüzü düşünceli bir ifadeye büründü. Bu, tamamen reddedildiği anlamına gelmiyordu. Ama aynı zamanda Deborah’ın zayıf olmadığını da gösteriyordu.
"İlginç." Wesley, başını hafifçe eğerek düşündü. "Peki, bana hangi iyiliği yapacağını nasıl bileceğim?"
Deborah omuz silkti. "Bunu bilmek için önce Thompson hakkında konuşmalısın."
Bir süre arabada sessizlik oldu. Bu bir satranç hamlesiydi ve Deborah, Wesley’i köşeye sıkıştırmadan önce onun sınırlarını test ediyordu.
Sonunda Wesley gülümsedi. "Kendine güvenmeni seviyorum. Ama unutma, Deborah, bu oyunda ben de varım."
Deborah, sert bir ifadeyle gözlerini ondan ayırmadı. "Biliyorum, Wesley. Ama bu oyunu kimin kazandığını zaman gösterecek."
Wesley, bir kahkaha attı ve Thompson hakkında daha fazla bilgi vermeye başladı. Ama Deborah biliyordu, bu sadece bir başlangıçtı. Bu gece oyunu o kazandı, ama Wesley her zaman karşı hamlesini yapardı.
Wesley’in alaycı gülümsemesi hâlâ zihninde yankılanıyordu. Arabasının içinde ilerlerken, direksiyonun başında düşünceli bir şekilde gözlerini yola dikti. Gecenin serin havası camdan içeri süzülüyordu, ama Deborah’ın zihni bambaşka bir karmaşanın içindeydi. Wesley ile olan bu bilgi alışverişi bir noktada çıkmaza girecekti. Ona karşı her zaman kontrollü olmuştu, ancak bu kontrolü ne kadar daha sürdürebilirdi? Wesley’in istediği bilgiyi vermediği sürece onun güvenini ne kadar koruyabilirdi?
Farklı bir yol bulmalıydı.
Bir elini direksiyonda tutarken diğer eliyle ön koltukta duran dosyayı açtı. Thompson. Şimdiye kadar bildiklerim ne? diye kendi kendine düşündü.
Thompson, yer altı dünyasında bilinen ama kesin bir tanımı olmayan bir adamdı. Ne tam bir suç lideriydi, ne de basit bir piyon. Ama ne?
Onun hangi pozisyonda olduğu bilinmiyordu.
Bağlantıları vardı, ancak kiminle iş yaptığı tam olarak tespit edilemiyordu. Şehirde farklı noktalarda görülmüştü, özellikle de yüksek profilli mekanlarda ve illegal finans akışı olan yerlerde. Ama ne bir çete lideri, ne de klasik bir mafya üyesiydi.
Deborah, dosyanın sayfalarını karıştırdı. Fotoğraflar, istihbarat raporları, eski soruşturmalardan alınan notlar… Ama hepsi parçalanmış bir puzzle gibiydi. Thompson bir gölge gibiydi.
"Sen tam olarak kimsin?" diye mırıldandı kendi kendine.
Wesley, onun hakkında daha fazla şey biliyordu ama her zamanki gibi tüm bilgiyi bir anda vermeyecekti. Thompson’ın arkasında kimler vardı? Ve neden bu kadar gizemliydi?
Bir kavşağa geldiğinde sinyal verip sola döndü. Gideceği yer belliydi.
Eğer bu işi çözmek istiyorsa, sadece Wesley’e güvenemezdi. Kendi kaynaklarını da devreye sokmalıydı.
11Please respect copyright.PENANAD7QbV5MbE4