İzmir’in sıcakkanlı sokaklarında yaşayan Helin, Mardin’den üniversite için bu kente gelmiş genç bir kızdı. Oldukça sosyal, neşeli ve maceracıydı. Arkadaşlarıyla sürekli buluşur, şehri keşfetmekten büyük keyif alırdı. Ancak Helin’in bir alışkanlığı vardı: küçük yalanlar söylemek.
Bir gün Helin, arkadaşlarına "Bugün Alsancak’a gidiyorum, sahilde çok güzel bir kafede oturacağım. İsterseniz siz de gelin," diye mesaj attı. Oysa evde oturuyor, dizi izliyordu. Arkadaşları heyecanla sahile gitmiş, Helin’i orada beklemişti. Saatler geçti, ama Helin ortada yoktu. "Plan değişti, gelemiyorum" dediğinde, arkadaşları biraz kırılmıştı, ama bunu önemsemediler.
Bir başka gün Helin yine arkadaşlarına, "Bu akşam Kordon’da çok güzel bir etkinlik var, orada buluşalım," dedi. Ancak o gece yine evinde kalmaya karar verdi. Arkadaşları etkinlik için hazırlanmış, heyecanla gitmişti, ama Helin gelmedi. Yine bir bahane uydurup geçiştirdi.
Bu yalanlar böyle devam ederken, Helin bir gün gerçekten zor bir durumda kaldı. Telefonu kaybolmuş, cüzdanını çaldırmış ve şehirde tek başına kalmıştı. Korkuyla arkadaşlarını aradı ve yardım istedi. Ancak kimse ona inanmadı. "Yine yalan söylüyorsundur," dediler ve yardım etmediler.
Helin, o gün gerçek sıkıntısında yalnız kalmıştı. O an anladı ki, küçük yalanlar insanların güvenini yitirmesine sebep olur. Eğer tekrar güven kazanmak istiyorsa, artık tamamen dürüst olmalıydı.
ns 15.158.61.16da2