"...şampiyon, hırsın seni nereye götürüyor?"
Hava buzdan bir kılıç gibiydi. Ay o geceden içmiş bir savaşçıydı. Yarış heyecanı, tüm dünyanın kalbini heyecanlandıran bir ortak paylaşıma dönüşmüştü.
Haber kanalları ekranlarına yarış için geri sayım ayarlamıştı. Film ilanları asılmış sinema salonları anın heyecanıyla boşalmış, okul sıraları öğrencisiz kalmıştı.
Çünkü daha heyecanlı bir şey vardı: Dünyanın iki en uzak köşesi arasında yapılacak ilk uçak yarışı! Tek Kol Axel ve Robot Lensli Rhae!
Yarışın başlayacağı zaman yaklaşırken atmosfere saçılmış yıldızlar bile heyecanlıydı. Güneş uzaklara kaçmış, karanlıkta kaybolmuştu. Zaman göstergeleri sayarken platform şiddetle titredi.
Rhae ayaklarının arasında titreyen zemini derinden hissetti. Robot lenslerini hala takmamıştı. Bu onun kuralıydı: Asla lensleri daha önceden takma!
Axel, sarı tulumunun üzerine yarış gözlüklerini takmış; tek kolunu havaya kaldırarak ekrana selam veriyordu. Eksik olan kolunun yerini, haysiyet ve gurur kaplamıştı.
Rhae kendini temkinli hissederek seslerin arasından sordu. "Bugün üzerine ne giydin? Siyah bir tulum mu, yoksa beyaz mı?" Görmemek bir avantajmış gibi sormuştu.
"İkisi de değil. Sarı bir ay dedeli pijama."
Rhea alayla gülümsedi. Axel'in bunu asla yapmayacağını biliyordu. O kesinlikle havalı bir tulum giyinmiş ve siyah parlak gözlükler takmış olmalıydı.
Aslında rakip ve daima anlaşamayan bir ikili olmasalardı soslu kebap yiyebilir, peynir paylaşabilirlerdi. Hatta Rhea ondan gözlüğünü ödünç alabilirdi. Ama şu an sadece rakip olduklarına göre, bu plan silinebilir.
"Sanmam," dedi Rhae; Axel ona umursamazca baktı. Rhae, onun bu umursamaz suskunluklarından oldu olası nefret ederdi. Nefret ettiği bir başka şey ise onun keskin zekasıydı.
Axel daima az bir çabayla kendisiyle aynı seviyeye ulaşır ve kazanırdı.
Kazanmanın daima onun talihine işlediğini düşünmekten alıkoyamazdı kendini Rhae.
"Üzerine ne giydiğini söylemezsen, hemen şimdi lenslerimi takarak kontrol edeceğim." Rhae ağzındaki alaycılığı gizlemeye çalıştı.
Axel, gözleri görmediği için onun bu soruyu sormasına anlayış göstermeliydi. Gözlüklerini tek eliyle takarken ağırca başını salladı. "Bunu yapmazsın çünkü kuralını çiğnemek olur. Ama merak etme, sarı bir kostüm. Ballı hardallı mısır gevreği gibi. Kazanmak için ne gerekiyorsa yaptım."
Kendisini ne de iyi tanıyordu. "Acıkırsam kostümünü yememe izin verirsin o halde." Rhae'nin sesinde şimdiden aç olduğunu belirten bir vurgu vardı.
"Ziyafet yemeğime gelebilirsin.” Axel şimdiden kazanacağını garantilemişti. Sırtı platforma yaslı, izleyicilere dönük bir şekilde duruyordu. Tek istediği kazanıp gitmek ve bu yılki şampiyonluk yarışmasını kazanmaktı.
Onun tek istediği sonuçtu. Aşırı materyalist yapısı ve sonuç isteği onu durdurulmaz biri yapardı. Rhae, onun sessizliğini duyarken, kendi aşırı düşüncelerinin ve yavaşlığının farkına varırdı.
İkisi de zaferin belirsiz gölgesiyle boğuşarak yarış pistine doğru yürüdü. Rhae tecrübeliydi. Gözlerinin görmemesi yolu bulması için bir engel değildi. Onun bedeninin solundan kıvrak bir şekilde geçtiğini hissetti.
Rakibinin adımları onu heyecanlandırdı. Yüreğini saran coşku ve korkuydu.
"Baylar ve bayanlar! Bugün dünyanın en uzak köşesinden diğer uzak köşesine göndereceğimiz iki yarışçımızı sizlerin huzuruna getirdik! İşte Rhae ve Axel!" Spikerin heyecanlı sesi, çığlık ve alkış sesleriyle bastırıldı. "Antarktika'dan hepinize soğuklu günler! Titremeye hazır olun!"
Başka bir radyo kanalından spiker konuştu. "Sevgili seyirciler, burada epey sıcak bir hava var! Ama geceleri hava bu kadar sıcak değil! Dün gece fırtınadan ötürü gözüm kör olduğundan yarışı seyredemem! Lütfen yorumlarınızı bana sesli olarak gönderin."
Meksika'dan eğik şapka giymiş biri çıkıp "Yaşa Axel!" dedi. Tek koluna kopmuş gibi bir imaj vermişti.
Ajanslardan biri "Rhae ve Axel formaları satışta!" diyordu. Bu işten epey para kaldıracaklardı anlaşılan!
Görünen uçaklardan biri epey ağırdı ve yüksek hızla ilerleyecek kapasiteydi. Diğerlerine göre biraz daha hafifti. Her an hızını artırarak ilerlemek zorunda kalması anlamına geliyordu bu.
Rhea, gözlerine robot lenslerini taktı. Görüntüler zihnine bir veri kablosuyla aktarıldı. Bu uçağın hızını tam olarak ne zaman artıracağını şimdiden hesaplayarak adımlarını atmaya başladı.
İkinci uçak daha ağır, biraz daha büyük ve güçlüydü. Ancak, hızını 210 ft/s'den fazla tutmak bu uçak için mücadele gerektiriyordu. Axel, uçağın ilgisini çektiğini hissetti. Risk ve mücadele kavramı onu heyecanlandırmıştı.
Zihinsel kıvraklığını kullanarak uçağın güç fazlalığını hemen gözlemeye başladı. Zekasına güveniyordu.
En son beliren 12000 lbf ağırlığında dev bir uçaktı. Gücü, hızdan biraz ödün vererek daha büyük, daha güçlü ama aynı zamanda biraz daha yavaş olmasına sebep olmuştu.
Bu uçak, Rhae'nin temkinli yaklaşımını andıran bir yapıya sahipti. Yavaş ama emin adımlarla yürümek gibi...
Hız, her zaman bir avantaj sağlamazdı, Rhae kendinden emin olması gerektiğini biliyordu. Çoğu zaman etraflıca düşünmeyi tercih ederdi.
Axel, uçakları gözlerken hızla düşünüp içinden mırıldandı: "Bu uçaklarla yarışmak için tek bir kol ve zekâm yeterli!" Bir yandan tek kolunun avantaj eksikliğini hiçe saymaya çalıştı.
Rhae, sanki mırıldanmasını işitmiş gibi, gözlerinin kendisine bir artı sağlamadığını hissetti. Kafasında kendisini rahatsız eden düşünceler belirip kayboldu.
Her zaman bir adım geride kalma riskini almak istemiyordu. Hız, kazanmak için önemliydi. Hele de kendinden daha hızlı bir rakibe sahipseniz.
Axel, uçakların müthiş sunumunu inceledikten sonra hızla yanındakine döndü. "Rhae, ne o? Tırstın mı?"
"Yok, uçaklar çeşitli. Bu da demek, avantajlar da çeşitli olacak."
“Dezavantajlar da!”
"Kazanma ihtimallerimiz de sonsuz," dedi. İşte şimdi tam Axel gibi davranmıştı.
Platforma çekilen uçaklara baktılar. Tekerlekleri, gıcır gıcır zeminde onları ayakta tutuyordu. Kanatları bir sivrisineğin kanatları kadar özenle tasarlanmıştı.
"Hadi," dedi Axel meydan okuyarak.
Spikerin "Hadi, yarışçılar! Tüm Dünya sizi izliyor!" diye haykırışı yankılandı. Heyecan bütünüyle doruğa çıkmıştı.
İkisinin de kazanmaktan başka çaresi yoktu ama bilinen tek şey o klasik şeydir. Birinin kaybetmek zorunda olduğu.
Gürültülü alkışlar arasında uçağa doğru yükselen platforma tırmanıp, açık kapıdan içeri geçtiler. Sesler, otomatik kapanan kapının arkasında kalmıştı artık.
Uçaklardan biri gözcü uçağıydı, iki yarışçının yolculuk süresince güvenliklerinden sorumlu sertifikalı iki hakem üyesinden oluşuyordu.
Rhae, rakibiyle arasındaki gözcü uçağından bakışlarını çekerek içeriye baktı. Çok ağır dev uçağı seçmişti. Bu uçak o kadar kocamandı ki, sanki bir orduyla savaşmak için hava savunmasında görevlendirilmişti.
Duvarlarının koyu metal görünümü, ağırlığını temsil eder gibiydi. Aşırı yüksek tavanlar, geniş ve rahat kontrol paneli, sonra yumuşak dokulu koltuklar... Bunlar adeta zevki tasdik etmek içindi.
Rhae, bu konsoldan rahatlıkla iş görebilirdi. Bu atmosfer hoşuna gitmiş, onda bir güç istihdamı yaratmıştı.
Axel, 10.000 lbf ağırlığındaki güçlü uçağı tercih etti. İçeride karanlık bir atmosfer vardı. Çok sade döşenmişti.
Kokpitin duvarları, kendi isteği üzerine açık sarı ve koyu sarı tonlarında kaplanmıştı. Uçağın içinde kulaklıkları olmasa kendisini sağır edecek bir gürültü vardı. Hava akımını adeta kulak zarlarıyla içiyordu.
Hareket ettiği an hava yarılacak, bulutlar yere düşecek gibiydi. İçerisi eski model ve hiç şaşmayan analog göstergelerle doluydu. Veriler, mavi bir ışıkla donuk ekrana vuruyordu.
O an geldi ve sinyal öttü.
Göğe doğru bir çığlık yükseldi.
Uçaklar kendi gövde gösterisini yaparak yükseldi. Adeta havayı yarıp, yıldızlara doğru uçuyorlardı. Gözcü uçağı, yukarıya usta bir kalkışla çıkan uçakların arkasından dünyaların gözü önünde havalandı.
Ölümcül şampiyonluk yarışı başlamıştı!
Rhae panelleri kontrol etti. Geniş ekranda veriler akıyordu.
Kanatların altında ve üstünde gezinen hava basıncı, dev uçağı havada tutan şeydi. Kanatlarla yukarı doğru çıkan uçak, yaşlı bir adamın ağır solukları gibiydi.
Bu sese fazlasıyla alışkındı. Bu nedenle bu ona tatlı bir su şırıltısı gibi geldi.
Su şırıltısı yavaşça gözlerinde bir korkuya dönüştü. Bu ses ona gözlerini kaybettiği araba kazasını anımsattı.
Onu anımsadı ve hemen unutmak istedi. İşine odaklandı, dikkatli olmalıydı. Mavi gözlerin toprağın altındaki ruhu onu engelleyen bir tutkuyla kalbinin duvarlarını yaktı.
Rakibinin uçağı görüş açısındaydı. Hızla gözlerinin önünden geçmek üzere olan Axel'in tahtına baktı. O kokpitte her zamanki gibi zaferine oynuyordu. Yine o başaracaktı, bunu hissetmeden bir an bile duramadı.
Bir keresinde Axel ona "Ünün benim sayemde," demişti. “Herkes seni başarılı iki yarışçıdan biri olarak değil, Axel'e daima kaybeden Rhae olarak biliyor."
Kontrol paneline hakimiyetle baktı. Uçakla aynı hızda seyrettiğini hisseder gibi oldu. Axel, kırmızı alarmın ötmesiyle hızını arttırması gerektiğini anladı. Motor, şimdi sağa doğru aracı itiyordu.
Camlardan birbirlerine açılan delikte biri zaferi, diğeri yenilgiyi gördü.
Axel, eski sistemle döşenmiş kokpite yerleşmiş; bacaklarını indirmişti. Biliyordu ki, o insanların önündeki rahat Axel değildi. Buraya oturduğu an kalbini heyecanlandıran bir şeyler vardı.
Artık gözlüğün önemsizleştiği, görüntünün ve şartların silinip gittiği bir an vardı. O an geldiğinde gözünde beliren tek şey zorluk ve yarıştı.
Motorun gücüne yüklendi ve sürüklenme kuvvetinin dengelenmesini bekledi. Bulutlar sekiyordu. Kalbindeki dehşet tüm bedeninde titriyordu. Midesinin bulandığını, kulaklarının çınladığını hissetti.
"Düşün ki, Axel, bu uçakta 100 tane yolcu taşıyorsun. Başarıyla hepsini en kısa sürede istikamete götüreceksin. Anlaştık mı?" Kendini telkin edişine kulak verdi. "Tamam mı, Axel? En hızlı biz gideceğiz. En güvenli olmak zorunda değil."
İçindeki bencilliğin kabardığını hissetti. Rhae, camdan onunla göz göze geldi. İki rakip pilot birbirlerine yarı bir kinle baktılar.
Rhae, ağır uçağın istediği doğrultuda gittiğini biliyordu ama yavaştı. Axel onun önüne geçmişti. Kafasındaki ses ona "Daima böyle değil miydi?" diyordu.
Axel kendini daima tatmin etmeyi bilirken, Rhae koşullara sadık kalıyor; başarısızlığı ön kabul olarak alıyordu. Hatta kazanırken bile.
"Emeklerin nerede, Rhae?" dedi kendine. "Bunu kazanıp herkese gününü göstereceksin. Ne oldu? Ucuz motivasyonlar seni rahatsız etmiyor mu? Şu işi yap artık. Axel Kralsa, sen bir sürtük değilsin! Bunu yapmalısın. Beni duyuyor musun?" Panele baktı, uçağın motor gücüne yüklendiğinde numaralar akmaya başladı.
Her şeyi düzenlemek için birkaç ayar yapmalıydı. Axel'in uçağı öndeydi. Bu kadar yol varken nasıl olur da kaybedeceği düşüncesine kapılırdı? Bir şey fark etti. Axel güneş gözlüklerini çıkartmıştı. Asla magazine çıkartmadığı gözlüklerini.
"O da korkuyor, o da emin değil kazanacağından Rhae," diye teselli etti kendini. İçinden kendine düşman bir ses çıktı ve ona "Yalan söylüyorsun," dedi. "Korkan sensin, korkak!"
Nefes alışverişi hızlanmıştı, uçaktaki sarsıntıyı hissediyordu. Ağırlığı ve basıncı tüm bedeninde duyumsuyordu. Kalbi, göğüs kafesine sığmıyordu.
Hızını arttırması gerekiyordu ama kontrollü olmak zorundaydı. Mesafe açılırken zamanlayıcıya baktı.
Axel, tehlikeli bir oyun oynamak ister gibi uçağı döndürerek sağ yaptı. Rhae bunu bir meydan okuma olarak kabul etti.
Yarışçıların birbirini duymasını sağlayan konsolun öttüğünü duydu. "Cevap verme, sadece dikkatini dağıtıyor," diye düşündü ve emin olmadığı bu dönüşü yapmadı.
Axel'in uçağı aynı irtifada giderken bir manevra daha yaptı. Telefon çalmaya devam ediyordu. "Açma oğlum, sadece seninle oyun oynuyor," dedi Rhae. "Kazanmanı istemiyor, sana onurunu kıracak birkaç söz söyleyecek. Ağlaman için, anlıyor musun?"
Telefon ısrarla çaldığında dudaklarının kuruduğunu, ellerinin buz tuttuğunu hissetti. Hızını sabitledi. Önündeki uçağın tuhaf hareketliliği sezmişti. Aklına karşı koyup çalan telefona uzandı.
"Nasıl gidiyor?" Axel'in sesi hışırtılıydı.
"Yolumdayım."
"Benimki iyi değil, sanırım düşüyorum..." Tıkırtılar geldi. Ses kesilip yeniden duyuldu.
"Şakanın sırası değil, bu sefer kaçışın yok," dedi Rhae. Onu zerre kadar ciddiye almamıştı. "Hadi bakalım, göster kendini!"
"Bak Rhae, ben ciddiyim. Seni aramamın nedeni... Sanırım şampiyonluk madalyası senin. Yardım---Beni kurtaracak tek kişi se----" Uçak gerçekten de irtifa kaybederek saniyeler içinde yan yattı. Yüksek bir mesafeden hızla döndü.
Axel kontrolü kaybetmişti.
Uçağın parçalarının daha ne olduğunu anlayamadan aşağıya düşmesini seyretti Rhae.
"Görüşürüz," dedi Axel ve ses kesildi. Birtakım çınlamalar duyulduğunda Rhae elinde telefonla kalmıştı. Oyunun kurallarını hatırladı.
Belli bir irtifanın altına inen oyuncu, oyunu kaybeder.
Aşağı doğru dönen, karanın yıkımına, yaşamın savaşına meydan okuyan uçağa baktı. Onu kurtarabilirdi ama bir şey onu koltuğa bağlıyor, kolunu bile kıpırdatmasına izin vermiyordu. Hırs, gurur ya da korku...Kanatlar tuhaf şekillere girerken kuş çaresizce yere düşüyordu. Ölüm sessizliği, gökyüzü kılığına bürünmüş bir cellattı.
Rhae düşündü ama geri inmek istemedi. Bilmiyordu, ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
Uçak şampiyonluk yarışlarında rakibinizin ölümü, oyunu iptal etmezdi. Kazanan siz olurdunuz, ta ki yarış bitişine varırsanız.
Uçağın aşağı doğru düşüşünü seyrederken gözcü uçağının telaşlı bir manevrayla aşağı inmesini izledi. Herkes Axel'in numara yaptığını mı sanıyordu?
Tüm bunlar gerçek miydi? Rhea kontrolünü koruyarak gözcü uçağının konsoluna ulaştı. "Ben Rhae, Axel'in uçağı düşüyor. Yardım edin! Duyuyor musunuz? "
"Sadece manevra yapıyor olmalı," dedi sakız çiğneyen gözcü. "Bu belli! Bize haber ederdi!"
"Az önce hat koptu, bana söyledi!"
"Bak.…"
"Neden bu kadar irtifa kaybetsin?" diye bağırdı Rhae alnı telaşla yanarken. Uçak gitgide aşağı doğru inerken motoru sabitleyerek atmosferde yol aldı.
Hiçbir şey yapmamayı seçmişti.
Tek isteği kazanmaktı değil mi? Birini kurtarmaktan ziyade kazanmak. Tüm ömrü bununla ilgiliydi.
Kazanmak istiyordu ama şimdi? Şerefsiz, haksız bir galip olacaktı. Bu zaferi istiyor muydu? Bir anda vicdanına galip gelerek bir karar verdi.
Aklından iki üzeri sonsuz tane düşünce geçti ama sonunda kendisi olmuştu.
Lövyeyi sımsıkı tutarken mırıldandı. "Yarışa devam edeceğim. Ne olursa olsun kazanan ben olacağım." Yoğun havanın sesi kulaklarında uğuldarken duraksadı.Vazgeçmişti, kuşun düşmesine kayıtsız kaldı. Axel'in ölümüyle beraber her zaferi karanlığa gömülecekti.
Artık Rhae olacaktı, her şeyin kralı o olacaktı. Övgülerin kralı, zaferin kralı.
İçindeki ses ton değiştirdi. "Sana bir şerefsiz diyecekler! Sadece zafer için rakibinin ölümünü seçen bir zavallı diyecekler!
" Konsolun yanına elini geçirerek reddetti. “Hayır.” Görüş açısını kontrol ettikten sonra hırsla motora yüklenerek "Hayır!" diye bağırdı.
Sesi metalik duvarlar arasında yankılanıp durdu. "Hayır dedim, ben yapacağım," dedi kararlı bir sesle.
Son süratle Axel'in uçağı ölümün eşiğine gidiyordu. Uçağın içi dışına geçmişti. Axel'in yüzü bir demire çarpmış; ağırca yaralanmıştı.
Rhae son sürat uçağı kullanırken, tribünlerdeki heyecan dalgası yerini korkuya; ölüm sessizliğine bıraktı. Oradan oraya koşan görevliler, polisler ve birçok insan ne olduğunu anlamak istiyor ama beceremiyordu.
Axel son zamanlarını yaşıyor olmalıydı, aşağı düşerse paramparça olurdu.
Uçak sonsuzluğa doğru düştü, buzullarda dev bir hareketlenme oldu. Penguenler kaçıştı, fok balıkları suyu deldi.
Havadaki ağırlık var gücüyle buzul tabakasına çöktü.
Axel'in uçağı kar tabakalarının binlerce kat altına gömüldü. Zaferi onunla beraber gömülecek miydi?
Rhae cevabı biliyormuşçasına gözlerini kapattı ve yarışa devam etti. Zaferin tadı sanki ağzında farklı bir tatla özdeşleşti.
Bu rahatsız edici, ağır bir tattı. Ve kesinlikle güzel değildi. Artık onu güzel kılmak için çok geçti.
ns 15.158.61.8da2