"Çok geciktin, şu havaya bak." On yedi yaşlarındaki oğlan üniversiteye hazırlanıyordu. Bu son senesiydi. Masaya kitapları yığılmıştı. Rhae'nin aracının evin önüne çekildiğini gördüğünde bir anlığına duyduğu sevinç, onun yüzünü görmesiyle solup gitti. "Bu halin ne olacak?" diye sordu yetişkin biri edasıyla. Ses tonundaki endişe gözle görülebilecek kadar netti.
"Hiçbir şey," dedi Rhae portmantoya ceketini asarken. Kardeşine daha iyi bir abi olması gerektiğini biliyordu. Ama kendini kandıracak net bir gerekçesi vardı. Bu kadardan fazlası gelmezdi elinden. "Gayet normal değil mi her şey?"
Kardeşi bu soğuk cevap üzerine kaşlarını çattı. Bunun doğru olmadığını ima etmişti. Rhae kardeşinin kendisine abilik yaptığı düşüncesine kapıldı bir an. Otoritesini koymalıydı. "Ders çalış, sonra da yatarsın."
Sözler sertti. Genç adam, merdivenlerden tırmanan abisinin adımlarını seyretti.
Buraya taşınalı kısa zaman olmuştu. Evleri, dünya şampiyonası madalyasından sonra genişlemiş; Kale'nin sosyal medyada takipçi sayısı yükselmişti. Yine de bütün bunlar onu memnun etmeye yetmiyordu.
Kitabın sayfalarına bakarak, yorgunluğunu unutmayı denedi ama problemi çözmek için gerekli konsantrasyonu kaybediyordu. Rhae'nin kendisinden çok fazla şey beklediğini düşündü. Bu sınavı kazanamadığında yarışlar için kendi üzerinde kurduğu baskıyı, Kale'ye de kurmaktan çekinmezdi. Ona göre başarı...
Kale, abisi tarafından kollanmanın; onun dumuruna uğramakla eşdeğer olduğunu biliyordu. Bir ebeveynin sinirli sahiplenişi gibiydi sevgisi. Koşulluydu. Kalemi kâğıda bastırdığında uç kırıldı. Takmak istemediğinden, zaten de uykusu olduğundan her şeyi kaldırıp yattı.
Dakikalar içinde hazırlanıp, abisi telefonun ışığını görmesin diye yorganın altına girdi. Kız ona selam yazmıştı. Bu güzel kızın yüzünü hayal eder gibi oldu. Bir gün sonra etütte tekrar görüşeceklerdi.
Kime: Emily, kısmına bakarak klavyeye dokundu.
"Nasılsın?"
"İyidir, seni merak ettim. Çalışıyor musun yoksa uyuyacak mısın?"
"Yatmak üzereyim. Ya sen? Bugün neler yaptın?"
"Abinle tanıştık. Çok tatlı biriydi."
"Buna sevindim, sevecen davrandı mı bari?"
"Aslında öyle biri mi yoksa değil mi?"
"Durumuna göre."
"Peki, anladım. Ama o iyi biri. Hayranlık duyuyor olmalısın."
"Sık sık ama aynı zamanda değişik birisi."
"Abin gerçekten iyi biri."
"Kötü biri değil."
"Ablam geliyor, kapatmam lazım."
"İyi geceler Emily. Ballı sütüm."
***
Odaya sabahın ilk ışıkları dolmuştu. Apple gardırobun önünde ayakta dikilirken bir yandan da uyku mahmuru gözlerle bilgisayarından açtığı haberlere bakıyordu. Bu Rhae'nin dün magazine verdiği röportajdı. Sabahın erken saatlerinde yayımlanmış, sosyal medya konuyla ilgili gönderilerle adeta dolup taşmıştı. Yorumlara telefonundan göz gezdirdi.
"O gerçekten bir kahraman! Amerika seninle gurur duyuyor!"
"Her zaman azmini izleyeceğiz. Biz zaferinin şahidiyiz."
"Axel'in tahtını devam ettirebilecek bir adam sonunda! Bunu sevdim!"
"Axel gurur duyardı."
"Nasıl da tak diye buradayım, başardı benimki. (I love you Rhae :)=)"
"Rhae aşkım, üzülme. Axel'in ruhu bizimle."
Kaydırmayı bırakıp suratındaki gülümsemeyle derin bir nefes verdi. Bu ona çocukluğunun takdir dolu anılarını çağrıştırmıştı. Akşamdan kalma defteri yataktan alıp çekmeceye koydu ve yatağını düzeltti. Odaya çeki düzen verdikten sonra kahvaltıya indi. Emily ne hikmetse erkenden uyanmış, kahvaltı hazırlıyordu.
"Bu ilginç. Gerçekten bir sorun mu var?" Ablası şaşkınca sordu, Emily umursamadan omuz silkti. Pankekleri çevirmek üzereydi. Her zaman yemek yapan biri edasıyla "Bana haksızlık ediyorsun," diye şikayetlendi. "Ne de olsa mutfağa ilk girişim-"
Apple gülümsediğinde o da uzatmadan güldü. Bunun böyle olmadığını ikisi de biliyordu. "Tamam, ilk girişim. Ama ne olmuş? Ben artık yetişkin bir kızım değil mi?"
"Bunu kabul etmen ne hoş ama ara sıra, özellikle kafana estiğinde reddetmen çok sıkıcı." Emily onu duymazdan gelerek tavada pankek yapmaya devam etti. "Bugün derslerine çalıştın mı? Biliyorsun bu sene önemli."
Emily kesinlikle bu ifadelere göz yummalı ve etütün kendisi için işe yararlığını dile getirmeliydi. "Anlamadığım konulara baktım akşam."
"Tamam," dedi elini sandalyeye atan Apple. "Peki ya anlayabildin mi?"
"Evet, o gün bu konuları görmüştük. Bu yüzden anlamam uzun sürmedi." İlk yapışına göre epey iyi olan pankeklerden ikisini maşa yardımıyla tabağa koydu. "Bugün işe gidecek misin?" Apple sıkkınca baktı. Bir ayakkabı mağazasında çalışıyordu ve ara sıra uzayan mesai saatleri hariç işinden memnundu. Bir de...
"Sence," diye sordu kız kardeşine. "Benim senin gibi kaytarma şansım yok şapşal."
"Benim kaytardığım ne malum?" dedi Emily belini döndürüp sahteden sırıtarak. Apple sinsice ona bakıp "Oy," dedi. Ayağa kalkarak, kardeşinin kahvaltı hazırlama sürecini hızlandırdı. "Bugün etütün yok değil mi senin?" Bir anda sorduğunda, Emily afallamıştı. "Evde çalışacağım."
"İyi, buraya bir çiçek gelirse al olur mu?"
"Vay canına, biri sana çiçek mi getirecek?"
"Gelirse," diye düzeltti Apple ve kısa sürede toparlanarak çıktı. Yine de içten içe bunun bir ihtimal değil kesinlik olduğuna inanmak istiyordu. Çiçek ona bugün Rhae için önemli olduğunu hissettirecekti. Evet, bununla kendini derecelendirmemeliydi ama çiçek her kadına kendini özel hissettirmez miydi?
Kahvaltıyı kaldırma görevi kardeşine kalmıştı. Emily buna aldırmadan bulaşıkları sudan geçirdi ve makineye yerleştirdi. Hemen elini havluya kurulayıp telefona koştu. Yine mesaj gelmişti. Bugün bir şeyler yapalım mı?
Hay aksi, bu planda yoktu. Çiçek gelirse evde olmazsa, ablası ondan şüphelenirdi.
Bizim eve gelmeye ne dersin? Yazdı hızla. Beklerken karnına ağrı girmişti.
Adresi bilmiyorum.
Ben sana atarım.
Kısa zaman sonra onaylama gelmişti. Beni bekle. Abimden gizli geleceğim.
Yirmi dakika geçmeden kapı çalındı. Kale elinde bir çiçekle kapıda göründü. Girer girmez iki genç utangaç bir şekilde birbirlerine baktılar. Emily ilk defa çiçek alıyordu. Kale elini saçına daldırdı ve Emily'nin kendisini içeri çekmesine müsaade etti.
"Bak, ben biliyorum. Sen belki de ikinci çiçeği seçecektin ama ben onu evde bıraktım. Bunun rengi daha güzel diye..." Emily aniden çocuğun yanağına cesurca bir öpücük kondurduğunda ikisi de sustu.
Birbirlerine tatlı bir şekilde baktılar. "İçeri geçelim artık, bize bir şeyler yaptım," dedi Emily; Kale'yi kolundan içeri çekerken. Holde rengarenk tablolar asılıydı. Çiçeklerle de dolu hoş bir atmosfer oluşturulmuştu. Üstelik içeride mis gibi bir koku da vardı. "Ne güzel koku," dedi Kale.
"Beğendin mi?" Emily kıvrak bir şekilde döndü ve onu perdelerini çektiği mutfağa aldı. "Ne sandın? Komşular seni görmesin diye." Kale onu şaşkınca dinlerken, Emily çiçeği dolaplardan birine sakladı.
"Hiç öyle bakma," dedi. Sesinde şakacı bir azar vardı. "Ablam görmesin diye. Onu normalde bir cam saksıya koymak isterdim."
Kale hızla başını salladı, kesinlikle anlıyormuş gibi yaptı.
"Her şeyi anlıyor musun Kale?"
"Hmm..."
"Orada mısın peki?" Onun şaşkın tavırları hoşuna gittiğinden Emily onunla uğraşmayı sürdürdü.
***
Rhae, tıraş olurken aynadaki yansımasına baktı. Sanki o günden bu yana otuz yaşına rağmen daha fazla çizgisi vardı. Lenslerini çıkarıp bir an eski günlerde yaptığı gibi karanlıkta kaldı. Magazin röportajı herkese sunmuştu. Korkarak yüzünde köpükle ekranı kaydırdı. Binlerce fikirle dolu yorumu okudu.
O gerçekten mükemmel biri.
Daha fazla başarıya imza atacak potansiyelde.
Şu an nerede?
Gözlerim daha fazla onu arıyor.
Artık idolüm.
O herkesin kendisine bir aptal, bir hain olduğunu söyleyeceğini hayal etmişti. Onun zaferini kabul etmeyecek, yarışı devam ettirmesini kişisel bir hırs ve tatmin olarak göreceklerdi. Axel'i kurtarmadığı için onu suçlayacaklardı. Ama bu olmamıştı.
Tam aksine herkes ondan gururla bahsediyor, içlerinden bir Amerikalı olarak kutluyordu. O zaman fark etti ki Axel'i kurtaracak bir potansiyele sahip olduğunu bilen sadece kendisiydi. Bu vicdan azabı da kendisine aitti. İşlerini çabucak bitirdi ve biraz uçmaya karar verdi.
Kahvaltıyı hafif bir uçakta bulutların arasında yapacaktı.
Arabasına atlayıp, çalışmalarını daima yaptığı mimarisi yenilenmiş uçuş pistine gitti. Güneş sahaya vurmuştu, uçakların kavisli gövdeleri ışığın altında parlıyor; camların arkasından karanlık görünüyordu.
Havada taze bir koku vardı. Bu sabahın ilk saatlerinin getirdiği bir canlılıktı. Rhae, boş pistte bir süre yürüdü. Bacakları yürüdükçe açıldı.
Bir yerde duraksayarak rastgele bir otomattan atıştırmalık aldı. Lenslerini çıkardı, yarış günüymüş gibi hissediyordu. Kokpite geçti ve oturdu. Duvarın karşısındaki o güne ait afiş broşürünü yırttı. Sonra çeşitli ilgisini çeken kişileri, hatta uçakları da. Sesli bir müzik açtı ve lenslerini taktı. Uçağı düzgün bir strateji ile hareketlendirdiğinde, yavaşça yükseldiğini hissetti.
Beyazla gri renklerindeki uçak önce hafifçe, sonra sahibinin kontrollü deneyimiyle irtifa kazandı. Güneş bir an siyah camların filtrelerinde kırılmıştı. Rhae gözlüğünü taktı, müziğin sesine adapte olup güneşin sıcaklığında süzüldü. Paneli, AI ayarına verip deri koltuğa geçti ve süt içti. Hazır peynirli sandviçin tadı mükemmel olmasa da berbat sayılmazdı.
Bütün telefon aramalarını sessize aldı. Kendini yalnızlığa teslim etmiş bir halde akşama kadar uçtu. Gökyüzünde ne yaptığının bilincine varmadan saatler boyunca havadaydı.
"Efendim, size internetteki röportajınız hakkında birkaç yorum okumamı ister misiniz?"
Rhae tek gözünü açıp "Hayır," dedi. Arkadaki dolaptan çıkardığı içki şişeleri yere yayılmıştı. Gözlüğünü çıkarmamış Rhae, başı dönen robota baktı. "Hiçbir şey okuma Value. Çünkü o kişi ben değilim."
"Sanırım bunun ne demek olduğunu anlıyorum. Kendinizi bazen böyle hissetmeniz normal. Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?"
"Beni yalnız bırakman ve uçağı dikkatle kullanman."
"Ama rahatsız etmek istemesem de hatırlatayım ki Apple'ye bir çiçek göndereceğinizi söz verdiğinizi söylemiştiniz." Rhae gözlüğünü çıkardı, robot ona dikkatle baktı. "Aa, tabi.” Kol saatine bakıyordu. Vakit çoktan akşamı bulmuştu.
Gökteki bulutların arasındaki siyahlığı gözetledi. "Ama artık saat çok geçti."
Value başını çevirerek kollarını eklemlerinden oynattı. "Beni yanlış anlamayın ama insanlar sözlerin tutulmamasını sevmez. Bunun karşı taraf için incitici olabileceğini hesaba katmanızı öneririm."
"Biliyorum," dedi Rhae derin bir nefes vererek. Pişman bir şekilde her şeyin farkında olduğunu gösterdi. Aklı çok karışıktı.
***
Apple işten döndüğünde sokakta yürüdüğü adımlar boyunca heyecanı karnında hissetti. Yorgun geçen bir gün bile, ona kendini biri sayesinde değerli hissettirebilirdi. Rhae'yi düşündü; bugün ona telefon açmamıştı. Belki de ona bir sürpriz yapmak istemiş, telefonda söyleyeceklerini bir not kağıdıyla iletmek istemişti.
Anahtarı çevirip içeri geçti. Emily telaşlı bir şekilde, kapıya indi. Biraz geç inmişti. "Abla, anahtarın var mıydı?" Yanakları kızarıktı.
"Neden bu kadar koşuyorsun? Düşüp kıracaksın bir yerini. Çıkmadan dedim ya var diye."
Kız heyecanla nefes alıp verdi ve başını salladı. "Ne yapıyordun sen? Yüzün falan kızarmış bozarmış."
"Kapını açmaya indim," dedi Emily yine omuz silkerek. "Açsak bir ayrı dert açmasak bir ayrı."
"Tamam be, sinirlenme. Çiçek..." Emily ablasının laflarıyla duraksadı. Bugün çiçek gelecekti değil mi? Ama hiç kapıyı çalan olmamıştı. Apple kardeşinin gözlerine umutla bakıyordu. Emily içten içe çok üzüldüğünü hissetti. Kale ile takılırken kapının çalmadığına emindi. "Abla..."
"Nerede çiçeğim?" dedi Apple kardeşiyle şakalaşarak. Ama gözlerinde tatlı bir özlem de vardı. Emily sus pus olmuştu. "Abla, şey... Eve, çiçek falan gelmedi. Yani..." Düşüncelerini ölçtü biçti. "Kimse gelmedi."
***
Uçağın içerisi önemli konsolun ötmesiyle, aniden çınladığında Value dönerek ahizeyi kaldırdı. "Ben Value. Sanal AI asistan. Sizi dinliyorum." Rhae, dalgın ve baygın gözlerle asistanına baktı.
"Anlıyorum," dedi Value ve telefonu uzaklaştırdı. "Efendim, AXEL'in çalıştığı uçak yarış şirketinden sizi arıyorlar. Lütfen yanıtlayın." Rhae, sarhoş oluşuna aldırmadan telefonu aldı. "Ben Rhae, iyi akşamlar."
"Bay Jerman, iyi akşamlar. Ben AXEL müdürü Ricardo Fayet. Sizi akşamın bu vaktinde rahatsız mı ediyorum?" Rhae kaşlarını kaldırıp, içki şişesinden bir yudum aldı. "Sizi dinliyorum." Müdür derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya girdi.
"Eski dostunuz Axel'in çok yakın bir arkadaşı ayrıca rakibi olduğunuzu biliyorum. Zor bir durumda kaldığım için aklıma ilk siz geldiniz. Bir... Yarışçım aniden rahatsızlandı ve komaya girdi. Bu AXEL için önemli bir maç. Ve... o yarışçım kadar tecrübeli tek birisi daha yok. A-klıma. Siz geldiniz. Belki eski dostunuzun hatırası için bir yardımda bulunmak istersiniz."
O AXEL’e adım bile atamaz, Axel varken.
"Saat kaçta?" Rhae şişeyi bırakıp ağzını sildi ve ayağını kaldırdı. Bulanık aklında bir anda şimşek çakmış gibi doğruldu.
Müdür afallamıştı. Dili dolaştı. "Kabul ediyorsunuz yani," dedi kekeleyerek ve ses gelmediğinde "Hah," dedi. Hemen kendini toparladı. "Yarın akşam, 4 buçukta. Gece uçuşu olacak. Gözcü uçağı kullanmayacağız. Rakiplerin zekasını ve hayatta kalma becerisini ön plana çıkaracağız."
"Yarın 3'te Axel'de olurum. Kullanacağım uçakla ve rotayla ilgili tüm verileri istiyorum."
"Mail adresinize göndereceğim. Çok teşekkür ederim. Ben... Bu büyük bir iyilik," dedi müdür. İsteğinin bu kadar kabul edileceğine inanmamıştı. Elindeki çeki yardımcısına uzattı.
Rhae telefonu Value'ye verdi. "Baksana Value, saat geç oldu ama çiçeği gönderebiliriz aslında. Belki de haklısın." Value'nin mavi gözleri döndü. Rhae’deki dönüşüm fark edilirdi.
"Mutlu gibisiniz."
"Öyle mi?" dedi Rhae. Fark etmemiş gibiydi. "Peki ala, beni geri çevir. On ikiye kadar at arabası bal kabağına dönüşmeyecek. Ona gidip çiçeği kendim vereceğim."
"Şu anda saatleri kontrol ediyorum da çiçek dükkanları tamamen kapalı."
"Doğru, saat 11," diye yanıtladı Rhae. "Ama bana yardım edebilirsin. Ben de uçak maketleri bastığım bir yazıcı var. Onunla çiçek yapabiliriz. Sonra da Apple'ye durumu anlatırım. Özür falan..." Value ona hâlâ dikkatle bakıyordu.
Value merakla başını işinden kaldırdı. "Size bir şey sorsam?"
Rhae izin verdiğini bekleyerek gösterdi. "Neden bu öneriyi bekliyormuşçasına hızlı kabul ettiniz?"
"Hangi öneriyi?" Omuz silkti Rhae. "Daha açık konuşsana."
"Bay Fayet'in önerisini elbette." Ellerini iki yana açarak yanıtladı Value.
***
Apple, aynanın karşısında gözleri ağlamaktan şişmiş bir halde oturuyordu. Kucağına yastık bastırmıştı. Emily onu teselli etmek için bir deste daha peçete getirdi ve kucağına koydu. "Ablacığım, artık ağlamasan mı ha?"
"Bana söz verdi, söz verdi. Getirecekti," dedi burnunu çekti. "Sen, düzgün bekledin değil mi? Tüm gün evdeydin. Yediye kadar. Ve çiçek gelmedi..." Emin olmak ister gibi sordu.
Emily başını salladı. "Tabii ki abla. Başka nerede olacağım?"
"Bilmiyorum," diye ağladı. "Hiçbir şeyi bilmiyorum ben ama çok kalbimi acıttı. Bana yalan söyledi."
"Abla, Rhae öyle biri değil. Çok tatlı ve sevecen olduğunu sen de biliyorsun ki benimle tanıştırdın. Belki bir sorun çıktı."
"Belki, değil mi?" Bir umut kardeşine sordu. "Bugün tüm gün boyunca ona ulaşamadım ve o da bana." Sanki aklına gelmiş gibiydi. "Belki de beni sevmiyor, benimle görüşmek istemiyor. Dün kafasının karışık olduğunu söyledi. İnsan görmek istemiyordu. Belki ben de öyleyim ha? Görmek istemediği insanlardan biri işte." Yüzünü sildi ve "Yalan mı?" diye ağladı bu sefer de.
Tam Emily ağzını açacakken kapı çalındı. Emily bir umut kapıya baktı, ablasının hıçkırıkları kesilmişti. "Bak, belki şimdi gelmiştir. Ağlama," dedi ve kapıya koştu. Anahtarı çevirip kapıyı açtığında içeriye yaz havasının toz parıltıları girdi. Sokak lambasının önünden rüzgâr kalkıyordu.
"O gelmez ki," dedi Apple sesini içine bastırarak.
Emily sözlerle eş zamanlı karşısında duran Rhae'ye baktı. Üzerinde lacivert bir gömlek vardı, koluna şık bir saat takmıştı. Kucağında bir demet çiçek tutuyordu. Rhae bu cümleyi duyduğunda, bir an ürperdi. İyi geceler! Ablanızı alabilir miyim?" Emily şaşkınca ve bildik bir güven hissiyle gülümsedi.
Apple, başını kapıya çevirdi ve Rhae'yi gördü. Saat on biri elli sekiz geçiyordu. Şaşkınca gördüğünden emin olmak istedi. Emily, çiçek demetinin bugün Kale'nin getirdiği çiçek demetine renkleri hariç tıpatıp benzediğini fark etti. Ama sesini çıkarmadı.
Belki de aynı yerden almışlardı. Rhae, içeriye doğru baktı ve "Girebilir miyim?" dedi.
Apple koltukta oturuyordu, gözleri ağlamaktan şişmişti. "Sürpriz miydi?" Sevinçle karışık sordu. Hala tam anlamıyla ikna olmamış gibiydi. Bu telaş geçmişten birikme bir hayal kırıklığıydı.
Rhae kendi suçu olduğunu biliyordu.
Gözyaşlarını hemen sildi, dudaklarında kıpkırmızı bir gülümseme parladı. "Şaka mıydı aptal?" dedi ve kendisine yaklaşan Rhae'ye omuz silkti.
Rhae sakince Apple'ye baktı ve bugün de ufak bir yalan söylemek istedi. Ama bu yalan, bu şeyi yapmamak kadar rahatsız edici değildi. Aniden bir yalan yerine bir gerçek söylemek istedi. "Seni seviyorum Apple." Çiçeği, narince kızın kollarının arasına yerleştirdi. Önünde eğilerek saçlarını kenara çekti ve sordu. "Biraz dışarı çıkalım mı? Sana anlatmam gerekenler var."
Rhae doğrularak, Apple'yi koltuktan nazikçe kaldırdı. Onun eline dokunması, ikisine de tuhaf hissettirdi. Birbirlerine olan mesafeleri çok azdı. Rhae emin bir şekilde Apple'nin elini tutuyor, ona derin bir şekilde bakıyordu. Bu bakışlarda gün sonunun yarattığı bir hayal vardı.
Emily afallayan ablasına göz kırptı ve ikisinin yan yana çıkmalarını izledi. Odasına gidip bir an önce saklanan Kale'nin pencereden de olsa çıkmasını sağlamalıydı. "Ne gece ama!" dedi. "Umarım mutlu olurlar. Hatta biz!" Elini kalbine koyarak mırıldandı. "Umarım hepimiz mutlu oluruz."
ns 15.158.61.8da2