
HERKESE MERHABA! YENİ KİTABIMLA KARŞINAZDAYIM. DAYANAMADIM SİZLERLE PAYLAŞTIM. ARTIK BU PLATFORMDAN GÜNCEL BÖLÜMLERİ YAZDIĞIM ZAMAN SİZLERLE PAYLAŞACAĞIM. KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM. UMARIM KİTABIMDAN KEYİF ALIR VE BENİ SONUNA KADAR DESTEKLESİNİZ. SİZLERİ SEVİYORUM. İYİ OKUMALAR
Güneşin ilk ışıkları penceremden odama düşmüş beni şimdiden ısıtmaya başlamıştı. Odama gelen annemle yatağımda ters dönüp ona baktım.
‘’Kızım hala uyuyor musun sen? Hadi bugün büyük gün sana büyü sanatlarını öğretmem lazım. Tabi sen gibi akademide ki küçük çocuklara da…’’
Yatağımda huzursuzca kıvrandım.
‘’Anne ya ben gelmesem olmuyor mu? ‘’
Annem sihirle altımdaki yorganı çekip beni yere düşürdü. Yüzüme gülerek baktı.
‘’Hayır kim demiş büyücü Yuan’ın kızı tembel diye…’’
Odamdan çıkarak giyinmem için beni yalnız bırakmıştı. Kendi kendime söylenerek kraliyet akademisinin mavi uzun işlemeli elbisesini elime aldım.
‘’Tamam 15 yaşına gelmiş olabilirim. Ama ne bir haritacı ne de bir gezginim. Yani bu gereksiz dersleri neden öğreneyim offff! ‘’
Bugün sihirli evrenlerin tarihlerini anlatacak annemden tüyolar almak için hemen üzerimi giyindim. Saçımı açık bırakarak gülden yapılmış küpelerimi taktım. Odamdan koşarak çıktım. Evin hizmetçilerinin arasından koşarak kahvaltı odasına geldim. Annem ve babam içtikleri bitki çayının dumanı altında bana döndüler. Babamın yüzünde garip bir ifade vardı. Bana doğru elini uzatarak masaya gösterdi.
‘’Gel genç hanımefendi… Bugün okulunun ilk günü. Nasıl hissediyor bakalım benim küçük kızım?’’
Babama oflayarak biraz gergince konuşmaya başladım.
‘’Aslında iyi hissediyorum ama biraz gerginim sonuçta ablam bu okulu birincilikle bitirdi. Benden de böyle bir beklenti olur diye korkuyorum.’’
Babam sırtımı okşayarak:
‘’Kızım güzel yere değindin. Senden tabi ki böyle bir beklentimiz yok annenle. Bak şimdi ablan nasıl güçlü bir büyücü oldu. Sadece onun kadar iyi iş çıkart bize yeter.’’
Annem öksürerek babama kaş göz etti. Ardından konuşmayı annem sürdürerek elimi tuttu.
‘’Kızım bu yıl derslere ben değil ablan girecekmiş. Ama merak etme ben sana bilmen gereken şeyleri öğretirim.’’
Anneme şaşırarak baktım.
‘’Ama anne sen bu dersleri 30 yıldır veriyorum demiyor muydun? Neden ablam verecek ya ben senden dinlemek istiyorum…’’
Sitemle çıkan sesim annemi duygulandırmıştı. Normalde annemi pek duygulu görmezdim. Sadece dayım Helator öldüğü zaman böyle duyguluydu. Bana daha fazla bakmadan çayından bir yudum aldı. Yerimden kalkarak annemin önünde diz çöktüm.
‘’Anne iyi misin? Ne oluyor baba?’’
İkisine de şaşkın şaşkın bakmaya başladım. Susmuşlar sadece bir bana bir de birbirlerinin suratlarına bakıyorlardı. Israrcı olup tekrardan kafamı ne oluyor anlamında salladım. Annem babama işaret verdi. Babam uzun sessizliğin ardından:
‘’Anneni işten aldılar. Ama önemli bir şey değil kızım.’’
Babam beni rahatlatmak isterken kendisi ve annemde çok gergindi. Annem yerinden kalkarak beni yerden kaldırdı.
‘’Nasıl önemli değil baba… Annem üzülüyor baksana!’’
Annem gülümsemeye çalışarak:
‘’Hadi hadi bunu konuşma sırası değil. Derse geç kalıyorsun. Herkese Yuan’ın kızı olduğunu göster.’’
Mecbur anneme ve babama sarılarak evden çıktım. Saraya geldiğimde büyük havlunun kalabalığının içinden geçtim. Henüz bir tane bile arkadaşım yoktu. Sadece küçüklükten bu yana Byron adındaki vezirin oğlu ile arkadaştım. Saraya ulaştığımda koridorun sonunda Byron’u gördüm. Beni fark etmesiyle yanında ki kızları arkada bırakarak koca bir gülümsemeyle bana doğru geldi. Byron’un yakışıklı suratı kızları etkilemiş olsa gerek yanıma gelene kadar onu süzdüler. Çapkın çapkın gülen Byron eliyle kızlara kalp işareti yaparak yanıma durdu. Kolundan çekerek kulağına konuşmaya başladım.
‘’ Oğlum bir sakin olsana sen. İlk günden adın çıkacak… ben karışmam bak. hahahah’’
Omuz silkerek bana güldü. Bir yandan da etrafa bakınıyordu.
‘’Bir kere onlar bana bakıyor. Ne diyeceğim sana Elisa, ablan girecekmiş derslere.’’
Başımla onu onaylarken sabah sabah evde olan o gerginliği aklımdan silmeye çalıştım. Ders başladığında uzun süredir görmediğim ablam kırmızı elbisesiyle salonda belirdi. Etrafı göz gezdirerek gözleriyle beni buldu. Gülümseyerek kendini tanıttı.
‘’ Herkese merhaba! Ben Yuan’ın kızı Usta Shian. Herkes biliyordur ki artık dersleri benden dinleyeceksiniz.’’
Herkes sessiz sessiz fısıldaşırken bir kız bana baktı.
‘’Ailecek torpilli bunlar. Kesin bu da yakında bize hoca olur.’’
Sinirle yumruğumu sıktım. Kızla tam laf dalaşına girecekken, Byron bana hayır anlamında uzaktan bir bakış attı. Tüm ders boyu önüne gelen kişiyle lafımı yapan kızı neredeyse artık boğmak üzereydim. Her şeyi gayet net duyan ablam derse devam ederek kıza hiçbir şey söylemiyordu. Elime aldığım mürekkebi kağıda sert sert bastırarak not alıyordum. Günüm hem sıkıcı hem de sinir dolu geçmişken gün sonu derse katılmadan evin yolunu tuttum.
Annemin ve babamın yanına uğramadan odama gittim. Bu kızlar hep mi kıskanç olur arkadaş diye tıslayarak çantamı fırlattım. Yatağa kendimi bıraktığımda yorgunlukla uyumaya başladım. Çok geçmeden odamda duyduğum sesle zar zor kalkarak oturdum. Karşımda kavak ağacı gibi dikilmiş Byron’a göz devirdim. Penceremin açık olmasından anlıyordum ki odamın yanındaki büyük ağaçtan içeriye dalmıştı. Oflayarak yatağıma geri uzandım. Bana doğru gelerek başımda dikeldi.
‘’Elisa senin sorunun ne? Son derste niye yoktun? Ablan sinirlendi ve sana eksi verdi.’’
Gözlerimi tekrardan devirdim.
‘’Sence umurumda mı? Hem senin niye umurunda ki Byron boşverr…’’
Bana belindeki kılıcı göstererek.
‘’Tabi ki umurumda tek arkadaşım sensin. Kalk da söz verdiğin gibi ormanın en sevdiğimiz manzaralı yerine gidip kılıç oyunu oynayalım.’’
Yerimden kalktım. İşte belki bu daha iyi hissettirir diye düşündüğüm için kılıcımı aldığım gibi penceremden aşağıya atladık. Onunla gün batana kadar savaştım. Ardından evlerimize dağılarak vedalaştık. Evime geldiğimde bahçemiz de büyük bir kalabalığın ve bağırışıma seslerinin olduğunu duydum. Oraya koşarak gittiğimde gördüğüm manzara dizlerimin bağını boşaltarak beni yere düşürmüştü.
Annemin kafası kesilmiş ve onun kafasını elinde tutan büyük prensi gördüm. Şaşkınlıkla etrafa bakarken muhafızların birkaçı babamı tutmaya çalışıyor, birkaçı da evin hizmetçilerini kılıçtan geçiriyor olduğunu gördüm. Ağlayarak tam oraya koşacakken bir el beni geri çekerek büyük ambarın içine sakladı. Karşımda gördüğüm büyük ananem bana sessiz olmamı söyledi. Bu sırada ona saplanan kılıçla yere yığıldı. Ben ağlamaklı ve şok halinde oradan çıkmaya çalıştım. Açılmayan kapı sinirimi bozarken olan olayları bir yandan tahtaların aralığından bakıyordum. Ambarın kapağını bir an önce açıp oraya koşarak gitmek istiyordum ama ne ambarı açabiliyordum ne de bir ses çıkarabiliyordum. Ağlayarak çırpınmaya başladım.
Nedennnn!!
Elimle saman parçalarını sıkarak etrafa savuruyordum. Gözüm dönmüştü. Bu hayatta tek sahip olduğum ailem saniyeler içinde dehşet verici bir şekilde katledilmişti. Ambarın tahtalarını tutarak bağırmaya çalışıyordum. Onca haykırışım ambarın sessizliği içinde kaybolup yok oluyordu. Terlemiş ve bitkin halde yere düştüm. Ananemin ambarın kenarındaki ölü bedenine elimi uzattım.
‘’Anane lütfen kalk, bana bunun büyük bir şaka olduğunu söyle!! Anane kalk…. Ananeeeee!!’’
Ölü bedeni dakikalar içinde şişmiş ananemi yerinden bile kıpırdatamamıştım.. Canım acıyordu hem de o kadar çok acıyordu ki.. Dakikalar önce annemin bedeni ile kafasının ayrı olduğunu görmüş olmam tüm psikolojimi alt üst etmişti. Babamı zar zor tutan muhafızlar aklıma geliyordu. Yere kapanırken tüm bu anlar gözümde canlanıp tekrardan yok oluyordu. Etrafı bulanık görmeye başlamış tahta aralarından muhafızların evimize ateşe verişini izlemeye çalıştım. Her yer yanıp kül olurken ambara kadar gelen ateş beni pas geçip etrafımı çevrelemişti.
Galiba ananem ölmeden buraya muhafızlar ulaşamasın diye büyü yapmıştı. Yandıkça hırçınlaşan ve giderek gökyüzüne ulaşan alevlerin arasında orada gördüğüm herkesi aklımı kazımaya çalışıyordum. Etrafımdaki herkesin yüzünü görmeye çalışarak ayağa kalktım. O sırada ateşlerin arasında büyük prensin elinden tutmuş ablamı gördüm.
Tüm ailemiz yanıp kül olurken o sadece ateşi ve prensin suratına bakıyordu.
Nasıl hiçbir şey yapmadan durabilirdi! Nasıl bir insandı bu! Nasıl izin vermişti!
Burada annem, ananem, çalışan yaşlı insanlar katledilmişti. Belki ben kılıç oynamaya gitmeseydim onlarla birlikte ölecektim. Bir insan bu kadar cani olabilir miydi?
Hayretler içinde kaldım. Yanaklarımdan süzülen gözyaşları ateşin sıcaklığıyla buluşup yok oluyordu. Onlar arkalarına bile bakmadan yürümeye başladılar. Kalbim yanıyordu. Hem de o kadar çok yanıyordu ki….. Etraftaki bulduğu her şeyi yok eden ateşten bile daha sıcak bir şekilde yanıyordu.
Onların gidişiyle ortalık sessizleşmiş sadece kulaklarıma gelen ambarın içinde yankılanan ateşin sesi doluyordu. Gecenin ve Marsel ormanın kuşlarının sesleri ateşin büyük sesi arasında kulağıma geliyordu. Tüm gece uyumamış terden ıslak vücudum bedenimi soğutmuş ve üşütmüştü.
Artık ateş yavaş yavaş sönüp sadece dumanı etrafıma geliyordu. Sabahın ilk ışıkları ambarın içine dolarken gelen sesler umurumda bile olmayıp kendime sıkı sıkı sarıldım. Bacaklarımı iyice karnıma doğru çektim. Byron’un kalın çocuksu sesi giderek artarak kulağıma geliyordu.
‘’Elisaaaa! Elisaaaaa! Elisaaaa nerdesinnnn! Elisaaaaa!’’
Dumanın arasında ölü bedenlere bakarak beni bulmaya çalışıyordu. Ananemin bedenini görerek koşarak ambarın yanına geldi. Tahta arasından beni fark ederek seslendi.
‘’Elisaaa! Elisaaaa! Yaşıyorsunnn! Buraya çabuk tahta sedye getirin çabukkk! Biri yaşıyorrr!’’
Ananemin büyüsünün artık bozulmuş olduğunu Byron’un içeriye koşarak gelmesiyle anladım. Yüzümdeki saçlarımı çekip dumanın rengiyle siyahlaşan yüzümü ellerinin arasına aldı.
‘’Elisaaa!!’’
Ağlayarak bana sarıldı. Bir yandan ağlıyor bir yandan tanrıya şükrediyordu. Beni kollarının arasına alarak kaldırdı. Hiçbir tepki veremeyen vücudum tir tir titriyordu. Beni tahta sedyenin üzerine yatırdı. Elimi bir an bile olsa bırakmadan arabaya götürdü. Uykusuzluk ve o kadar dumanı ciğerlerime çekmiş olduğum için gözlerim artık dayanamadan kapandı.
3 saat sonra…
Gözlerimi açtığımda Byron’un yatak odasında olduğumu anladım. Güçlü öksürüğümle içeriye koşarak Byron girdi.
‘’Elisa iyi misin? Senin için çok endişelendim. Elisa bir şey söyle.’’
Pencereden dışarıya yeşilliğe odaklandım. Duygularımı çok fazla saklayamadan.
‘’Öldüler.. Öldürdüler ailemi Byron!! Öldü….’’
Hıçkırıklarım ve gözyaşlarımı artık serbest bırakmıştım. Byron elimi tutarak sırtımı sıvazlıyordu.
Beni sakinleştirene kadar sırtımı sıvazlamayı bırakmadı. Ben yeterince gözyaşı döktükten sonra bana sarıldı.
‘’Elisa ben ben.. bilmiyordum…’’
Ona doğru baktım. Yüzündeki saçlarına dokundum.
‘’Biliyorum… Byron teşekkür ederim.’’
Byron yüzüme garip bir şekilde baktı. Onu dikkatle izlerken dizlerimin üzerine kafasını koyarak ağlamaya başladı.
‘’Elisaaa! Ben bilmiyordum gerçekten bilmiyordum.’’
Saçlarına dokundum. Byron’un suratına suratımın dengine getirerek ne demek istediğini sordum.
‘’Byron, tamam senin suçun değildi.’’
Bana hayır anlamında başını sallayarak cevap verdi.
‘’Elisa ben gerçekten bilmiyordum. Bana seni ormana götürüp gece karanlığına kadar kılıç oyunu oynamamı söyledi. Ben gerçekten bilmiyordum. Bilmiyordum.’’
Kaşlarımı çatıp Byron’un omuzlarından tutup onu sarstım.
‘’Sana kim emir verdi! Byron söyle sana kim emir verdiiii!’’
Ağlayan Byron’a bağırmaya başlamıştım.
‘’Kimmmm!’’
Olumsuz anlamda başını sallayarak:
‘’Özür dilerim. Özür dilerim söyleyemem. Söyletmezler! Ailemi öldürürler, tabi beni de öldürürler!’’
Ona sinirle tokat attım.
‘’Sen ne diyordun Byron!!! Benim ailem gözlerimin önünde öldüüüü!! Benim ailemi kestiler!! Sen farkında mısın? Ben… gerçekten ben sana inanamıyorum!!! Ben senin aksine ölmek istiyorum. Keşke o emir veren beni de öldürtseydiiii!!’’
Odadaki cam vazoları duvara çarptım.
‘’Sana son bir şans veriyorum. Byron bana bak ben Elisa, ben senin kardeşinim. Seninle biz kan kardeşi olmadık mı? Bana, bize bunu yapma! Lütfennnn… Lütfen söyle Byron’’
Tüm onurumu ayaklar altına alarak onun ayağına kapandım. Ona yalvararak söylemesini istedim. Benim yere kapanmamla oda yanıma çöktü.
‘’Elisa benn… Ben yapamam. Yapamam…’’
Gözlerinin içine son kez baktım belki bana acır söyler diye… Lanet olsun bana acısın diye her şeyi yapardım… Bana hiçbir şey söylemediği için artık sinirlenmiştim. Ona bağırarak vurdum.
‘’Bundan sonra kardeş değiliz! Bundan sonra hiç birisin!! Benim gözümde bundan sonra benim düşmanlarımın arkasını kollayan bir zavallı köpeksin. Beter ol !!’’
Odasını n kapısını sertçe kapattım. Artık burada, bu Karen şehrindeki herkes benim düşmanım…!!
Bölüm Sonuu…
ns 15.158.61.48da2