BÖLÜM 2: SİHİR TÖRENİ:
30Please respect copyright.PENANA3b8Qo6FfrB
Gözlerimi açtığımda kendi odamda olduğumu fark ettim. Gerçi ne olmuştu ki? Pek bir şey hatırlamıyordum, sadece adımı söyleyen Leo 'yu hatırladım.
Kendime gelebilmek için balkonuma ışınlandım. Hugi yanıma geldi.
-Prenses Maeve uyandınız mı? Sizin için çok endişelendi babanız. Hemen krala haber vereyim.
-Hugi, bana ne oldu? Hiçbir şey hatırlayamıyorum.
-Prensesim, sizi saraya asiller kıtasının varisleri Prens Leo ve Prenses Sidra getirdi. Ben de pek bir şey bilmiyorum. Ama geldiğinizde yüzünüz çok solgundu ve elleriniz kanlıydı. Ben şimdi Kral'a sizin uyandığınızı haber vereyim.
Ardından ışınlandı. Ben de kendimi hatırlamak için zorladım. En son Efsin'in hareketsiz bir şekilde yerde yatarken ki hali aklıma geldi.
Hemen sarayın büyük salonuna ışınlandım. Sidra ve Leo orada oturuyorlarmış. Beni görünce koşarak yanıma geldiler. Sidra:
-Uyanmışsın, çok korktuk. Canavar sana zarar verebilirdi. İyi misin?
-İyiyim iyiyim, ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Ne oldu?
Sözlerim Leo'yu kızdırmış olacak ki kaşlarını çattı.
-Neredeyse canavar seni öldürüyordu. Canavara doğru nasıl uçarsın? Muhafızlar varken size mi düştü? Zamanında gelmeseydik çok daha kötü olacaktı.
-O an gerçekten ben de ne olduğunu anlamadım. İçimde bir his oluştu ve canavara yumruk attım, sonrası zaten yok. Bu arada ikinize de teşekkür ederim.
Babam Drogo ışınlanarak geldi. Çok üzgün bir hali vardı. Bana sarılıverdi.
-Benim küçük kızım iyi misin? Çok korktum sana bir şey oldu diye. Lütfen bir daha böyle şeyler yapma.
-Merak etme babacığım. Ben iyiyim hatta bomba gibiyim. Bak diyip havaya doğru uçmaya başladım. Birkaç sihir yaparak iyi olduğumu kanıtlamaya çalıştım. Işınlanarak Zelan geldi.
-Merhaba baba, merhaba Asiller kıtasının varisleri. Ben Zelan.
Dedi ve Sidra'nın elini sıktı. Sidra ile uzun uzun bakıştıktan sonra bana döndü.
-Canım kardeşim, ne haber?
-Senden ne haber
diyerek kaşımla Sidra 'ya doğru güldüm. Abim yaptığım imayla öksürmeye başladı bana doğru ölümcül bir bakış atıp babama döndü.
-Baba gel konuşalım.
-Tamam geliyorum. Sen beni bahçede bekle. Kızım Kraliçe Seltemen ile annen Faust bahçede, siz de oraya gidin.
Işınlanarak ikisi de gözden kayboldu. Biz bahçeye indik. Kraliçe Seltemen Asiller kıtasına geri dönmesi gerektiğini ve kızı Sidra'nın birkaç gün burada kalabileceğini söyledi. Prens Leo ve kraliçe Kıtalarına geri döndü. Efsin'i Sidra ile birlikte kalması için Birleşik Krallıkta bıraktı.
Abim ve babam gelince: Zelan hemen Sidra'yı bahçeyi gezdireceğim diyerek bizden uzaklaştırdı. Ben de biraz bahçede oturduktan sonra odama ışınlandım. Kendimi pekiyi hissetmediğim için uyumaya karar verdim.
Rüyamda boyutların bozulduğunu ve Birleşik Krallığın yerle bir olduğunu gördüm. Fontaine kan kırmızı olan gökyüzüne bürünmüş ve canlılığın yok olmak üzere olduğunu gördüm.
Haykırarak ağlamaya başladım. Dehşete dönüşmüş bir şekilde yere kapandım.
'' Hayır hayır bunlar olamazdı, olmamalıydı...''
Kalbime büyük bir ağrı girdi ve bir ışık huzmesi içimden etrafıma saçıldı.
O an kendimi çok güçlü hissettim. Etrafımda küçük periler dönmeye başladı. Ne olduğunu anlamadan sanki zamanda yolculuk yapmışım gibi Fontaine'in bir harikalar diyarı olduğu zamana gittim. Periler, etrafımda eğlenerek gülüşüyorlardı. Zaman yavaş akıyordu ve etrafın parlaklığı içimde büyük hoş duygular bıraktı. Çok geçmeden bir anda yüzlerindeki mutluluk ifadesi korkuya dönüştü. Etrafıma baktığım anda her yer karardı. Bana acı acı seslenmeye başladılar:
-Maeve sen bizim kurtarıcımızsın. Boyutlarımız bozuluyor, eğer hemen müdahale edilmezse Fontaine'in dengesi yerle bir olacak.
Aralarından biri bana koyu mavi bir kılıç uzattı. Kılıcın işlemesi muazzamdı. Üzerinde anlamadığım dilden yazılmış kılıfı vardı. Kılıcı kılıfından çıkarınca kılıcın çok keskin ve ağır olduğunu anladım. Elimdeki kılıcı hayranlıkla bakarken ; Bana kılıcı veren peri konuşmaya başladı:
-Prenses Maeve; saygımızı sunuyorum. Bu kılıcı arayınız ve bulunuz çünkü sizin kaderinizle bağlı olduğunuz hayvanı da bu kılıç sayesinde bulacaksınız. Ayrıca bu kılıç normal bir kılıç değil sadece sizin kullanabileceğiniz bir kılıç. Lütfen bizi ve bizim gibi Fontaine'deki tüm canlıları kurtarın. Fontaine'nin size ihtiyacı var!!
Aniden uyandım. Buda neydi?
Gördüklerimin şokunu atlattıktan sonra kılıcı nerde bulacağımı bile öğrenmeden uyandım diye sabaha kadar uyumaya çalıştım. Asla ama asla uykum gelmiyordu.
Canım fena halde sıkılmıştı. Kafamı dağıtayım diye Efsin'in yanına ışınlandım. Efsin'i ona verilen odasında buldum. Efsin hafif sıyrıklarla kurtulmuş ve yatağında uyuyordu. Uyanmasın diye bahçeye ışınlandım.
Bahçe de babamın hizmetçisi Merula ve annemin hizmetçisi Thorne kavga ediyordu. Beni görünce ikiside birden özür dileyip ışınlandı.
Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki canavarlar ve daha niceleri Fontaine için tehdit oluşturuyordu. Büyük sıkıntılar içindeydim. Kafam aşırı karışık bir haldeydi. Bu sorunların üstesinden nasıl geleceğimi bilemiyordum.
Bugün büyük konsey toplanıp ortaya çıkan canavarlar hakkında karar alacaklardı. Babam konseye gittiğinden biraz zaman sonra Hugi odama gelip:
-Prensesim babanız Büyük konseye gitmeniz gerektiğini emretti.
-Ne? Neden ki? Konsey üyeleri buna izin vermişler mi? Doğru mu duydum? Eyvah! Şimdi beni konseye mi çağırdılar.
Çok fazla heyecanlanmıştım ki soru yağmuruna tutturmuştum. Hugi gülerek sakin olmamı ve başarabileceğimi söyleyerek hazırlanmam için ışınlanarak odamdan gitti. 30Please respect copyright.PENANA9oUXZ9bVhE
Çok fazla stres olmuştum çünkü konseye girmek imkansızdı. Kendime aynamda çeki düzen vererek üzerimi kontrol ettim. Galiba artık hazırdım. Konsey üyelerini bekletmemek adına hemen ışınlandım. Konsey üyelerinin bulunduğu büyük toplantı salonunun kapısını çalarak seslendim. Kapı büyük bir sesle açıldı. Sayısını sayamadığım kadar konsey üyesi ve babam bana gözünü dikmiş bakıyorlardı. Aralarından biri:
-Bunun iyi bir fikir olduğunu emin misiniz? Prenses çok güçsüz ve çelimsiz. Ben bu kararı onaylamıyorum.
Ardından başka bir konsey üyesi;30Please respect copyright.PENANAhuIAXLGH5L
Büyük sakalını sıvazlayarak kendisine destek çıkan üyelere seslendi:
-Şu anda başka yapılabilecek bir şey yok. Hepimiz gayet biliyoruz ki; Prens Zelan dengeler için evlenmeli. Kral ve kraliçe Birleşik krallığı dengede tutmalı ki büyük sorunları önleyelim. Ayrıca her kıtayı dolaşıp oluşan sorunları da biri önlemeli. Yani bunun için Prenses Maeve'den başka kimse yok. Bilmem anlatabildim mi?
30Please respect copyright.PENANAoHAntZNVjV
Babam sakallarını sıvazlayarak tahtından yanıma indi. Bana dönerek:
-Kızım duyduğun üzere üyeler seni kıtalara gitmen gerektiğini ve oluşabilecek tehditleri önlemen gerektiğini söylüyorlar. Annen ve benim fikrimde bu yöndedir. Fontaine için kıtalara gitmen lazım. Güvenliğin için her şeyi ayarlarım. Yanına istediğin savaşçılarımdan da alabilirsin. Gitmeden önce Zelan'a haftaya büyük şölenler eşliğinde düğün yapacağız. Düğünden sonra konsey sana boyutlar arası geçişin için izin verip sana sihir töreni yapacağız. Peki sen bu karara ne diyorsun?
Duyduklarım karşısında çok şaşırdım ama kıtaları dolaşmayı zaten istiyordum Bunun için sevinçle:
-Ben , tabi ki giderim. Babacığım, Birleşik krallığı en iyi şekilde temsil edeceğimden şüphen olmasın. Elimden geldiğince sorunları halledeceğim. Kıtaları zaten merak ediyordum. Bu yüzden teklifi kabul ediyorum.
Saygılarımı sunarak yere kapandım. Babam ve konsey üyelerinin yanından ayrılarak sevinçle uçmaya başladım.
Mecazi değil tabi ki gerçekten uçmaya başladım.
Bahçeye çıkarak gökyüzüne doğru süzüldüm. Bugün hava çok maviydi. Boyutları dengede tutan ve varlığımız için hepimizin bir olması gereken kıtalara gidecek olmam süper bir haberdi.
Aşağıya inip şehir merkezine ışınlandım. Halk arasında dolaşarak birçok insana yardım ettim. Finn'e giderek haber verdim. Büyük rahip Peter Finn bunu duyunca çok şaşırdı.
Birleşik krallığın büyük kütüphanesine ışınlanarak; bana ruhun özü atlı bir kitap verdi. Bu kitapta bükücülerin güçlerini anlatıyordu. Kitap işime yarar diye sevindim.
Ben; babam, annem ve konsey üyeleri gibi ilahi güçlere sahip olmak istiyordum ama bir yandan da hep bükücülüğe ilgim vardı. Finn'e teşekkür ederek odama ışınlandım.
Saray odamın için de gizli bir odam vardı. Sihirli sözcükleri
''Usakanda mapfumo pasi kusvikira kumagumo''
söyleyerek kapısı açıldı. Odamın içinde gizli silahlarım ve kostümlerim vardı.
Şimdi siz ne alaka derseniz?
Şöyle açıklayayım:
Sarayda çok fazla canım sıkıldığı günler'' dünya yaşıma göre 13 olduğum zaman ''bu gizli odayı yapmaya karar verdim. Bu odayı yapma amacım büyük olmayan olaylarda halkı korumaktı. Tabi kostümümle yüzümü kapatıp kimsenin beni bilmesini istemedim.
Çoğu olayda uçabilmem bana avantaj sağlıyordu. Birleşik krallıkta herkes benim gibi uçamazdı. Bu doğduğum gün bana bahşedilen bir güçtü. Bu güç sadece doğuştan kanına göre verilirdi. Düşününce ben hiç kendi kanımı görmedim. Bu konu hakkında bilgim yok ama hep merak etmişimdir.
Bu yüzden genelde kraliyet sarayının uzağında ki şehirlerde olaylara karıştım. Hiç bir şekilde yaralanmadım. Son olay zaten çok farklıydı. Orada neden hasar aldığım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Gizli odamın içinde dizlerimin üzerine oturarak meditasyon yapmaya başladım.
Çünkü son olayı hatırlamam lazımdı .Her şeyi nasıl unuttum bunu bulmam lazım diyerek kendimi zorladım .Kendimi o günkü olay yerine ışınlanmış bir şekilde buldum. Tabi kimse beni göremiyor ve duyamıyordu. Galiba geçmişi değiştiremediğimiz için böyleydi. Benim canavara uçtuğum zaman ki halimi iyi bir şekilde baktım. Çaktığım yumruk canavara gelmiş fakat diğer canavardan bana doğru gelen bir kılıç gördüm. Kılıç tam bana girecekken bilinmeyen bir yerden sihir gelip kılıcı yok ettiğini ve bana kılıcın saplanmasını önlediğini gördüm. Bu sırada ortaya çıkan büyük sihir etrafa patlama şeklinde büyük toz bulutu çıkarıyordu. Ve ben tam o sıra bayılıyordum ve Leo ile Sidra hava bükerek beni toz bulutunun içinden kurtarıyordu.
Adım adım olayları izleyince canavarın beni bayıltmadığını oraya atılan sihrin bayılttığını anladım. Etrafı ne kadar baksam da bu sihri kimin attığını bulamadım.
Bir hafta sonra:
Bu bir hafta içinde Efsin ile arkadaş olmuştum. Efsin soylu bir insanla arkadaş olabilmeyi imkansız sanıyormuş. Ben bu düşüncesinin yanlış olduğunu ve herkesin eşit olduğunu söyledim.
Sidra üç gün sonra saraydan kıtasına dönüp düğün için hazırlık yapmaya gitti. Ben de bu yapacağım yolculuk için yanıma Efsin gibi güçlü bir general almak iyi fikir diye düşünüyordum.
Babama danışarak Asiller Kıtasının kraliçesi Seltemen 'den rica ettim. Seltemen başta olmaz diyordu. Çünkü kıtanın generali olduğu için Asiller kıtasını koruması gerektiğini söyledi.
Bende büyük ısrar ederek ona gideceğim ilk kıtanın Asiller kıtası olacağını söyledim. Ne kadar süre kalacağım belirsizdi ama sonraki kıtalara giderken Efsin'i yanıma alabilmeyi teklif ettim.
Biraz düşündükten sonra kabul etti. Efsin'in yerine başka birini atamaya karar verdi. Efsin bu olaya ne der hiç bilmiyordum. Biraz onu işinden etmenin suç olduğunu düşünerek üzüldüm. Ona sormaya karar verdim.
Sonuçta o istemezse yapabileceğim bir şey olamazdı. Efsin söylediklerim karşısında belli etmese de kızdı. Bana sitemle: --Ben 18 yıldır savaşçı olarak büyütüldüm. Benim görevim hep bu oldu. Babamdan bana kalan tek şey bu iş. Babam bu iş uğruna öldü. Onun adını bu iş sayesinde onurlandırmalıyım.
Benden özür dileyerek yapmak istemediğini söyledi. Ben de ona:
-Yapacağımız şey hala senin bir işin. Benimle kıtalardaki düzensizlik için savaşacaksın, bu senin için iyi bir şey değil mi? Biraz düşünmelisin şurada 4 gün sonunda düğün var. Ben bu sürecin sonunda gidiyorum sen olsan da olmasan da. Ben seni yanımda istememin sebebi koruma iç güdün ve çok iyi bir savaşçı olman. Bunu düşün biraz Efsin. Bana katılmanı çok isterim.
Ve sonunda düğün günü geldi çattı. Düğün için çok şık bir elbise seçtim.
Herkes çok heyecanlıydı. Zelan'la eğlenmeyi de ihmal etmedim.
Ona bundan sonra büyük konuşmamasını, Sidra'nın güzelliğinden etkilendiği için evlenmeye karar verdiğini söyledim. Zelan alayla bir yandan kabul ederek bir yandan bana sinirleniyormuş gibi yapıyordu.
Düğün büyük bir törenle başladı. Çevre kıtalardan varisler, krallar ve kraliçeler de düğüne katıldı.
Düğüne büyük bir havai fişek gösterisi ekledim. Ama kimsenin haberi yoktu. Sürpriz yapmayı ve olmadık yerde insanları şaşırtmayı severim diye kendimle gurur duyuyordum. İçten içe elimde ki kokteyli içerken güldüm. Gerçi fikir benim değildi ama yapmasam içimde kalacak diye yapmıştım.
Kraliçe Seltemen ile görüşmelerde Prens Leo sürekli yanımdaydı. Adını anmaya bile korkuyorum çünkü hemen yanımda beliriyor kendisi. Neyse işte onun fikriydi ve ben fikrini icrata geçirdim.
Akşamın son dakikalarında patlatılacak olan havai fişeklere çok az zaman kaldı. Ben neredeyse tüm varislerle tanıştım. Cehennem Kıtasının varisi Silas şaşırtıcı şekilde çok iyi biriydi. Bilinenlerin aksine ateş bükücü olmasına rağmen kalbi temiz bir varisti.
Swan ise Canavarlar kıtasının prensiydi. Swan benden küçük olmasına rağmen çok zeki ve tatlı bir şekil de konuşuyordu.
Hoş kalpler kıtasının kralı İdony ile de tanışmıştım. İdony ayıp olmasın ama soğuk bir nevaleydi.
Neden mi?
Konuşurken sözümü bile bitirmeden yanımdan ayrıldı. Bu çok kabaydı.
Sinirlenerek düğün salonun balkonuna çıktım. Havai fişek gösterime saniyeler kaldığını fark ettim. Bu yüzden Kraliyet sarayının üzerine kurulan dağın en zirvesine ışınlandım.
Burada izlemek güzel bir fikir diye kıkırdadım. Tabi bu güzel yeri benden önce biri kapmıştı. Arkasından bir el uzatarak
'' Sizin burada ne işiniz var ''
demeye kalmadan kendimi yerde buldum. Şaşkınlıktan sinirle kalkarak beni bir dinler misin diyecekken altımdaki toprağı yukarı kaldırarak uzağa fırlattı.
Bu sefer gerçekten bittin sen dedim.
Yerden uçarak kalktım. Enerjisini hissettiğim için uzaktan uçarak karanlıkta bileğini yakaladım. Bileğini kırarak onu yere serdim. Ona birkaç yumruk atmayı planlıyordum.
Tabi üzerime giydiğim taşlı elbise buna izin verseydi...
Nasıl bir kızı fırlatır diye sinirden deliye dönmüştüm haklı olarak. Tabi o da kollarımı toprakla kapatıp diz üstü yerde oturur pozisyonu verdi bana sağ olsun. Bunun üzerine yere serdiğim kişinin Prens Ezra olduğunu fark ettim.
O beni tanımamış gibi görünüyordu. Bana doğru gelerek:
-Ne yapmayı amaçlıyordun? Suikastçı mısın? Kimsin sen!
-Biraz daha bana bağırırsan prens olmana bakmadan seni zindana attırırım. Bu ne kabalık!
Diye ona bağırdım.
30Please respect copyright.PENANAm35ALpHDcU
-Ben Prenses Maeve Birleşik krallığın varisiyim. Ayrıca siz kendinizi ne zannediyorsunuz?
Çok utanarak beni yerden kaldırdı. Bir yandan da çok özür diledi. Sinirim henüz geçmediği için sizi görmek istemiyorum. Düğün salonuna iner misiniz? Diye kibarca rica ettim. Aldığım cevap daha sinirlenmeme sebep oldu.
-Niye ben iniyormuşum? Rahat hissetmiyorsanız kendiniz inebilirsiniz.
Artık bu sinir bozucu adamın bir cezayı hak ettiğini düşündüm. Ona bir yumruk salladım. O eliyle durdurdu. Diğer elimle yumruk atmaya çalıştım yine diğer eliyle tuttu. Tam bu sıra da havai fişek gösterisi başladı. Şaşırmış olacak ki ellerimi bıraktı ve havaya bakmaya başladı.
Ben keşke şu an tek başıma sessizce izleyebileceğim bir yerde olsaydım diye kendime kızdım. O benim gittiğimi fark etmeden odamın balkonuna ışınlandım.
Şimdi olmuştu işte.
Sevinçle havai fişek gösterisini keyifle izledim. Bağırmalar ve kahkahalar düğün salonundan geliyordu. Galiba herkesin çok hoşuna gitmişti. Prens Leo ben dağa ışınlanmadan önce düğün salonunun balkonuna çıktığım zaman ki aşk itirafı aklıma geldi.
Onu orada reddetmek kaba olur diye başımdan savmıştım. Ona en kısa süre de bunun imkansız olduğunu söylemem gerekli diye düşündüm.
Prens Ezra'yı da bir yandan gülesim geliyordu çünkü onu yere serişim çok fenaydı. Yerle bir olmuştu. Sonrası benim için kötüydü ama içimden bir rahatlama geldi. Düşündüm de:
-Acaba fazla mı ajancılık oynadım.
Kendimle gurur duyarak dağa doğru baktım. Kaba hali zaten sinir bozucuydu. Tekrar sinirlenmeye başladığım için her neyse düşünüp de sinirlenmeyim dedim.
Düğün salonuna inmek istemiyordum artık. Burada düğünler kırk gün kırk gece olmuyordu.
Sadece bir haftacık oluyordu. Çok kısa değil mi?
Benim geri kalan kısmını göremeyecek olmam üzücü çünkü yarın beni sihir töreni bekliyordu. Konsey bana boyutlar arası geçiş izni verecekti.
Her şeyi düşünerek heyecandan yatağıma gidip uyudum. Sabah tüm hizmetçiler bana hizmet etmek için odama gelmişti çoğu eşyamı topladılar ve beni tören için hazırladılar.
Efsin bana katılmayı Asiller kıtasından ayrılacağım zaman söyleyeceğini söyledi. Konsey bana geçiş izni verdi. Tüm kıtaların yöneticileri ve varisleri önünde herkesi selamladım.
Herkes bana bakıyordu. Prens Ezra da törende vardı. Prens Silas ve Swan beni destekler şekilde bana gülümsüyorlardı. Babam tahtan inerek:
- Kızım Maeve, tüm kıtalara elçi olarak gönderilmiştir. Emanetimi koruyun!
diyerek gökyüzünü parlattı. Ardından bana nadir bulunan bir zümrüt taç taktı. Sihir töreni işte şimdi başladı. Herkes bir bir diz çökerek Babamı ve bana dua edip bizi kutsadılar.
Beni destekleyen halk ta saraya geldi. Herkes bana güveniyordu. Bu güveni boşa çıkmaması için elimden gelen her şeyi yapacağıma yemin ettim. Sihir güçlerimi kullanarak havada sihir gösterisi yaptım. Herkes beni alkışlayıp destekliyordu. Bu durum bana daha çok güç veriyordu ve mutlu olmama sebep oluyordu.
Sihir töreninden sonra çok yorgun hissediyordum ama dinlenmeye vakit yoktu. Büyük bir solucan deliği açarak Asiller kıtasına ışınlandım.
Asiller kıtasının kapısına geldim çok heyecanlıydım kapıya sadece kanımı vermem yetiyordu. Çünkü şu an tüm kıtaların insanıydım ve en önemlisi elçi olmam Krallıklara varis olarak girdiğim anlamına geliyordu. Diğer kıtalarda da Prenses unvanımı kaybetmeyecektim.
Bölüm sonu
Merhaba canlarım nasılsınız?30Please respect copyright.PENANA0ZbByDHVmo
Benim değerli okurlarım bir bölümü de yayınlamış bulunmaktayım. Umarım beğenirsiniz 😊 değerli okurlarım bölümlere oy ve yorum atmayı unutmayın.🤍