Ömer zar zor ayakta duruyormuş gibi görünen kadim binadan dışarı adımını attığında, yağmur daha da şiddetli yağmaya başladı. Yağmura, onu mesaiye bırakan patronuna hatta şemsiyeyi evde unuttuğu için kendine bile küfrederek koşmaya başladı. Koşarken ıslanmamak için ceketini başının üzerine koymuştu ama bu sadece saçlarının ıslanmasını engelliyordu, olası yağmurdan nefret ediyordu. Bunun çok nedeni kolay hastalanmasıydı yoksa çocukluğundan akılda kalan tatsız anılarımdı , o da uzaktaydı." En azından metroyu kaçırmayayım" diye, etrafındaki insanların darbesinden daha hızlı koşmaya devam ediyor. Bir ara soluklanmak için duraksadığında göz saatine kayıt ve okkalı bir küfür savurdu, zaten metroyu kaçırmıştı, boş yere yetişmek için koşuyordu ve bu durum onu terletmişti.
"Tamam şifayı kaptım kesin" diye söylendi biraz. Terlemişti ve yağmurla birlikte esen soğuk rüzgar sırtında dolaşıyor ürpermesini arttırıyordu. Tüm bu hislerinin doğrultusunda hastalanacağını biliyordu. Yarım saat sonra eve vardı, kapıyı açar açmaz karşısındaki kırık aynayı gördü ve suratını daha da astı. Kırık ayna onu hem üzmüş hemde çok öfkelendirmişti, çünkü karısından kalan tek hatıraydı ayna. Ömer yalnız yaşayan bir adamdı ve tüm gün işteydi, sabah erkenden işe gidiyor akşam yedide eve dönüyordu, evcil hayvan filan da beslemiyordu. O zaman bu ayna nasıl kırılmıştı!!?
ns 15.158.61.39da2