2-
"O lanet olası beyin dalgalarını mangal gibi pişireyim ama tadı berbat olsun, asla yiyeme," dedi kelimelerin üstüne basa basa hınçla. Asansörün demir kapısı açılır açılmaz bir gürültü eşliğinde içeriye mavi bir ışık doldu. "Nereye geldik böyle?" dedim ayağımın yanında sürünen radyoya bakarak. "Bu ayağımın yanına tünemiş şey de ne?"
Sesimdeki titreme hoşuma gitmişti, doğrularak kafasını tuttu. "Burası radyoların yaşadığı bir gezegen, böyle yürüyen ya da sürünen radyolar seni şaşırtmasın. Hepsi insanların evlerinden fırlamış, onların zihin dalgalarıyla hareket ediyor."
"Yapma ya!" Demeye kalmadan beni kolumdan çekip çıkardı ve gözlerim mavi ışıkla tamamen yıkandı. Hava soğuktu, değişik bir koku vardı. Lastik gibi... Ya da aşağıya teneke kutusu yığan bir hurdacının ambarı gibi. Karşıda dev mavi camlarla kaplı binalar vardı. Her bir dairenin içinin radyo dolu olduğu görülüyordu.
Ayağımın yanında sürünen ve havada uçan radyolar vardı. Bunlar parmak uçlarımdaki mavi ateşe benzer görünür dalgalar yayıyordu. "Her tarafı fazla inceliyorsun. Seni şimdi gereken yere götüreceğim. Sonra istediğin haltı edip yılanlardan birini sahiplenebilirsin."
"Sahiplenmek mi?"
"Tabi, burada evcil köpekler ya da kediler yerine insanlar yılan radyo sahiplenir." O zaman ayağımın önünde doğru sürünen bir yılan radyo fark ettim. Antenlerini oynatıyordu, ayakkabımın burnuna dokundu. "Çok şirin," dedim sert bir sesle. Neden bunu söylerken sert söylemiştim? İşte yanımdaki kaba herif yüzünden.
"İşte o herkese mıyışır. Ama kimse onu sahiplenmez," dedi ayağımın yanındaki yılandan için.
"Niyeymiş o?" Omuz silktim. Bir yılan bile olsa onun böyle muamale görmesine katlanamazdım.
"Çünkü yalancıdır. Yalan söyler ve seni bir sabah bırakır gider." Yılanla göz teması kurduğumda bana kendini sevdirmeye çalışır gibiydi. İçimden gelen güdüyü bastıramadım. Lastik kokusu gitgide burnumdan silinirken, etrafımda uçuşan radyolar başımı döndürdü. Yavaşça yere eğilerek yılana baktım. "Benle gelmek ister misin?"
"Seni terk edecek," dedi CEO kılıklı adam.
"Etmeyecek," dedim net bir sesle.
Yılan ikimize doğru da anten çevirdi. "Peki beni oyalama, o seni bal gibi terk edecek."
"Hayır etmeyecek.
Bu edecek etmeyecek muabbeti abartısız beş dakika sürdü. Sonunda yılan radyoyu kucağıma aldım ve hoparlörünü okşadım. Bir anda ufak nokta halinde gözler hareket etti ve beni buldu. Yarısı gri yarısı lacivert antenler dans ediyordu havada. Bu adeta mutlu olmuş bir radyoydu. Rengi lacivertin en koyu tonundaydı, göz yerine geçen mekanik parçaları siyahtı ve çivi gibiydi.
İşte onunla arkadaşlığım böyle başladı. "Adın Radyan olsun."
9Please respect copyright.PENANAn6KBOBhUfZ