Dııdıııt
Metin’in bir süredir sevmeye başladığı bir ses oldu bu, metrobüse kartını bastığında çıkan ses. Güne başladığını hatırlatıyordu, işinin yolunu tuttuğunu, mesaiye başlayacağını, uzun zamandır peşinde koşup, hayalini kurduğu mesleğini yapacağını hatırlatıyordu.
“Metin. Metiin.”
Seneler boyunca çok çalışmış, çok fedakarlıklar yapmıştı bu işi kapmak, özellikle de bu pozisyonda göreve başlamak için. Çocukluk aşkıydı resmen onun için. Ve artık güne başlamak için bir sebepti. Her gün işe giderken, o gün neler yapacağını düşüne düşüne gider, yolun nasıl geçtiğini fark etmezdi. Ancak tabi bir de müdürü vardı. Onu düşündüğündeyse tam aksine midesi içinde ters dönüyor, içi sıkışıyor, nefesi daralıyordu. Eğer yaptığı işi bu denli sevmemiş olsaydı değil bir dakika, bir saniye bile durmazdı o firmada. Hiçbir ön mülakatta bulunmamışlar, hemen alıvermişlerdi Metin’i. Aslında biraz şüphelenmemiş de değildi ancak, kendi becerilerine ve işine olan aşkına vermişti işe böylesine hızla kabul edilmesini.
“Metin. Yahu Metin nerelere gittin yine?”
“Hangi duraktayız?”
“Ya Metin nerelere gidiyorsun abiciğim Allah’ını seversen? Yolu yarıladık sabah sabah iki çift laf edeyim dedim ama sen yine rüyalara dalmışsın.”
“Aa Sadık rüya dedin de ne diyeceğim sana rüyamda ne gördüm biliyor musun?
“Ne gördün bakayım?” Alaycı bir ses tonuyla sordu Sadık.
“Sabah olmuş ben işe gidiyorum, tam akbilimi…”
“Ya Metin rüyalarında bile ben yokum gerçekten, insaf lütfen. Ayrıca onun adı akbil karabil falan değil, sen hangi çağda yaşıyorsun, İstanbul Kart o!”
“Sadık lütfen dur konuyu saptırma rüyamı anlatıyorum sana. Bak şimdi tam metrobüse biniyorum (Metin de Sadık’ı taklit edercesine gözlerini büyütüp ses tonunu değiştirerek) İstanbul Kart’ımı basıyorum, hani basınca çıkan dıdıt sesi var ya, o sürekli durmadan çalıyor. Eyvah diyorum şimdi bitecek kart, korkuyorum. Sonra o arada uyandım gece, hemen biraz su içtim falan sonra geri yattım uyudum. Nedense çok korktum gece gece.”
Sadık bu duruma gülerek “Metin kartın biteceğine bu kadar korkuyorsan ben doldurayım senin kartını ay başında.” dedi.
Sadık firmanın güvenlik görevlisiydi. Bir güvenlik görevlisinden beklendiği gibi kaslı, yapılı veya atik bir görünüşü yoktu. Hatta görünüşüne oranla, karakteri de olabildiğince gayriciddiydi. Metin’le firma dahilinde çokça bir araya gelmiyor olsalar da, işe gidiş gelişlerde aynı güzergahı kullanmalarından dolayı bir tanışıklık geliştirmişlerdi.
“Next station Zincirlikuyu. Gelecek istasyon Zincirlikuyu.”
“Sadık haydi kapıya doğru ilerle ortada kaldık inemeyeceğiz şimdi.”
“Tamam abiciğim ya acele etme ineriz merak etme. Sen bana güven bak ne yazıyor burada? Seküriti. Ha, gördün mü?”
Metin ise söyediğinin metrobüsten inmekle ne alakasını olduğu anlamaz gözlerle Sadık’a bakarak bekledi.
Bir tepki alamayınca “Haydi Sadık haydi ilerle” diye eklemek zorunda kaldı.
Son anda inmişlerdi metrobüsten. Metin bu duruma bir miktar gerildi ancak kendini bu duyguya kaptırıp gitmedi. Sadık’ın sürekli bir şeyler konuşmasını duymasına rağmen kendisi yine kafasında işlerine dalarak ofis binasına doğru yürüdüler. No:8, No:10, No:12, No:14. En sonunda gelmişlerdi. Binanın devasa camekanlı kapısından girip ayrıldılar.
4 adet asansörden birini seçerek yukarıya giden ok tuşuna basıp beklemeye koyuldu.
“Ding”
ns 15.158.61.5da2