Asansörün kapıları açıldı, Metin içeri girip 07 numaralı düğmeye bastı. Kapılar kapanmak üzereydi ki yeniden açılmaya başladı. Birisi dışarıdan düğmeye basmış olmalıydı. Yüksek sesli konuşmalar duyuyordu. Sesi hemen tanıdı. “Hay bin kunduz” dedi sadece kendi duyacağı yükseklikte bir sesle. Bunu babası çok kullanırdı, anlamını bilmese de bu gibi durumlarda ağzına pelesenk olmuştu. Onu hatırladı bir anda…
6Please respect copyright.PENANA2dinmQpKYH
İçeri giren müdürünün ta kendisiydi. Kulaklığından telefon görüşmesi yapıyordu. Konuşmasından, karşısındakinin yeni yabancı müşterilerden birisi olduğu kanısına vardı. Müşterilerle ne de güzel konuşuyordu. Asıl ses tonunu ve konuşma tarzını bir görselerdi, anında bırakacaklarına emindi Metin. Cansın, Metin sanki hiç orada yokmuş gibi davranıyordu. Uzun bir asansör yolculuğu olacaktı bu. Bugünün hiç de güzel olmayacağını düşündü. En azından şu ana kadar öyleydi.
En sonunda kendi katlarına gelmişlerdi. Müdürün yüzü kapıya doğru dönüktü ve bindiğinden beri Metin’e bakmamıştı bile. Kapı açıldı, Cansın indi. Metin ise birkaç saniye daha bekleyip müdürünün olabildiğince uzaklaşmasını bekleyip, neredeyse kapılar kapanacağı zaman indi. Sabah sabah müdür ile gereksiz ve tatsız bir konuşmaya girişmemiş olmamalarına sevindi ve telefondaki her kimse ona teşekkür etti.
Ofisin girişinde kendilerini, hayatında gördüğü en büyük masaya sahip olan bir danışma karşılamaktaydı. Arkada da yine aynı büyüklükte firmanın adı olan BRUTE yazısı asılı durmaktaydı. Arkasındaki sürekli renk değiştiren ışık ise bir süre bakıldıktan sonra hipnotik bir etkiye sahip oluyordu. Metin yaklaşık 2 aydır burada çalışıyordu ve firmada en beğenmediği yer bu ışıklardı. Kendi yapmış olsa daha iyi yapacağını düşünüyordu.
6Please respect copyright.PENANADRqBPlqIsg
Sevimsiz bir “günaydın” diyerek sola döndü. Danışmadaki yaşlı adamı hiç sevmiyordu. Zaten sabah harici hiç bir zaman yerinde de yoktu. Neden işe aldılarsa sanki, ne masasında telefonu vardı ne de kendisinin bir vasfı.
6Please respect copyright.PENANApIxvGTzPrg
Açık ofis tarzında bir yerdi burası. Metin’in çalışma alanı soldan üçüncü bölmeydi. Amerikan filmlerindeki ofislere benziyordu. Basık bir tavan, geniş manzaralı camlar. Filmerin aksine sessiz bir ortamdı. En çok da bunu seviyordu ofiste, sessizdi. O kadar sessizdi ki, henüz daha sesini bile duymadığı birçok kişi vardı. Sadece,hemen iç kısma doğru yanında kalan David vardı. Ofisteki iki yabancı personelden biriydi. Diğeri ise ne gariptir ki ve ofisteki en çığırtkan olan, ofis boy Noah idi. Kimi zaman ofistekilerin birbirine sesli bir şekilde “nah” deyip, sanki ona sesleniyormuş gibi yapar, Noah yanlarına geldiklerinde ise bön bön bakıp sonra arkasında gülerlerdi. Böylesine bir firmada bile şakaların düzeyi oldukça düşüktü.
6Please respect copyright.PENANAWGCMpXhXSB
Metin, şu ana kadar olan tüm düşüncelerini sanki çalışma alanının dışında bırakmak istermişçesine bölmesine girmeden bir süre bekledi. Gözlerini kapatıp hem zihinsel hem de fiziksel olarak silkelenip öyle geçti masasına. Masası nispeten diğerlerine göre daha derli topluydu. Büyük ekranlı, son model bir dizüstü bilgisayar, arkasında yerde iki adet üçer çekmeceli metal dolaplar, masasının altında yine metal şık bir çöp tenekesi ve kırtasiye eşyaları ile evraklar vardı.
6Please respect copyright.PENANAUVNMMi72FH
Çocukluğundan beri bilgisayara meraklıydı ve hayatı boyunca hep bir teknoloji hayranı olmuştu. Kendini geliştirmiş, kelimenin tam anlamıyla bir internet kurdu olmuştu gençliğinde. Ve şu anda da hep hayalini kurduğu yerde bir ‘white hacker’ olarak çalışıyordu.
6Please respect copyright.PENANAYtkkGVuEyO
Metin’in görevi, firmanın müşterilerinin iç ve dış ağlarını kontrol ederek güvenli olup olmadığını test etmekti. Gerektiğinde ise müşterilerinin biilgisayar sistemlerine sızmaya çalışarak, zayıf noktalarını bulurdu. Bir nevi internet korsanıydı ancak bunu firmaların bilgilerini ele geçirmek için değil, açıklarını bulup firmaya bildirerek kapatmalarına, dolayısıyla olası bir saldırıda bilgilerini korumalarına yardımcı oluyordu.
6Please respect copyright.PENANAQCwwLE8d85
İşe başladığından beri doğru dürüst bir iş vermemişlerdi. Hep ufak tefek sorunlar, firma içi testler, oryantasyon bilgilendirmeleri, kaynaşma toplantıları, tanışma yemekleri vs. sürekli kendice ıvır zıvır olan konularla zamanını geçiriyordu. Yaklaşık iki haftadan beridir yeni büyük bir müşterinin geleceği sözleri dolanıyordu. Bu haber nedense onu umutlandırıyordu. Boş zamanlarında kendini geliştirecek konuları araştırıyordu Metin. İnternetten makaleler okuyor, yeni teknolojileri takip ediyor ve yine kendince denemeler yapıyordu.
6Please respect copyright.PENANAsVhdWav54J
Yan masasındaki David’e seslendi;
“Sen ne diyorsun bu işe?”
6Please respect copyright.PENANAh2gGZNEcxK
David 190 cm.den uzun boylu, kumral ve Türkçe’yi aksanlı konuşan, annesi İsveç’li babası Türk olan genç bir çocuktu. Metin hiç yaşını sormamıştı ama yirmilerinin ortasında diye düşünüyordu.
6Please respect copyright.PENANAK8GDughoME
“Ne işine?” diye yanıt verdi David.
“Ne işine olacak, yeni müşteriyi diyorum.”
“Ne olmuş yeni müşteriye?”
“Yeni müşteri gelecek diyorlar ya David, onu diyorum.”
“Metin ne dediğini anlamıyorum, soruyu daha açık sorar mısın lütfen?”
“David. Diyorum ki, yeni müşteri gelecekmiş, sen ne düşünüyorsun bu konu hakkında, sen hangi firma olduğunu biliyor musun, hiç bir şeyler duydun mu?”
“Bilmiyorum.”
6Please respect copyright.PENANAdfaS0XCS2t
Metin bir süre David devamını getirecekmiş gibi beklese de, yan bölmeden konuşma yerine klavye tıkırtıları gelmeye başlayınca beklemekten vazgeçti.
6Please respect copyright.PENANARjnXK41PVU
Metin’in henüz firmada bir arkadaş sayılacak kimsesi yoktu. O açıdan kendini biraz yalnız hissediyordu ancak arkadaş olarak görebileceği kimseyle de tanımamıştı şimdiye kadar. Aralarında yine en ‘normal’ diye tanımlayabileceği kimse Sadık’tı, onu da o istemiyordu.
ns 15.158.61.50da2