Her zamanki günaydınlardan, standart kahvaltılardan, çalar saatlerden, sabahın sekizlerinden farksız bir gündü. En azından o an için öyleydi. Gündüz vardiyasına gittiğim nadir haftalardandı. Acıları sevdiğim kadar severim geceleri. Fabrikanın sürgülü, hapishaneyi andıran demir parmaklıklı kapıları açılmış vardiya değişikliği başlamıştı. Kimse kimsenin yüzüne bakmaz, kimse kimseyi selamlamaz ve hayatını sürdürmeye devam ederdi belki de hayatını sürdürmek için sadece çalışırdı. Güvenlik kontrollerini yapar geleni gideni sayardı. Yapraklarda ona yardım eder gibiydi. İçeri girenleri sayar gibi tek tek intihar ederlerdi sararmış çimlerin, parke taşlarının üzerine üzerine. Kasımdı sanırım inanın günü değil ayı bile hatırlayamıyorum. Bir zamanlar o günü unutmak için verdiğim çaba yalnızca takvimi unutturmuş bana. Hayatın verdiği yükleri taşıma telaşındaysanız etrafınızda olup bitenler pek umurunuzda olmuyor. Çıt çıkmıyor makine seslerinden başka. Ayrı ayrı türküler, besteler uydurmuştum o makinelere. Bazısı Mihriban’ı dinletirken bana bazısı Gülpembe’yi dinletirdi. Arada bir ustabaşı ablamızın sesi ufak bir tını bırakırdı kulaklara. Kısa boyu, kıvırcık saçı, esmer teni, sıcak ve hep neşeli olan sesi. Herkesin tek tek neşesini yerine getirirdi. Herkesle tane tane ilgilenirdi. Sanırım o gün onunda neşesi sadece kendisine idi ki pek uğramadı. Öğle yemeği vakti gelince işini bırakanlar ikiye bölünürdü. Sigara içen ve içmeyenler olarak. Ben içen kesimdenim. Makineler çalışalı üç buçuk saat olmuştu içememek zor oluyor bu Gülpembe çalan saatlerde. Soğuk havada duman eşliğinde çıkacak olan buharın hayaliyle iniyordum merdivenleri. Eğer hayatın vermiş olduğu yükleri taşıma telaşındaysanız kurduğunuz hayallerde bu kadar ile sınırlı oluyor. Sigaram bittikten sonra hızlı hızlı yemekhanenin yolunu tuttum. Ustabaşı Gamze abla sırada. Oysaki o önce herkesin yemeğini almasına yardımcı olur, aşçılara yardım eder ve en son yemeğini alıp başköşeye otururdu. Dedim ya hayatın verdiği yükleri taşıma telaşındaysanız şaşkınlık seviyeniz dahi bununla sınırlı. Şaşırdığım için omzuna dokunup gülümseyerek; ‘Gamze abla ne yapıyorsun burada aşçılara yardım etsene.’ dedim. O arkasını dönerken Gamze ablanın mutfaktan elinde metal çatal ve kaşıklarla çıktığını gördüm. İşte benim hayatımın fani kısmı, yalnızca verilen yüklerin taşıma telaşında olduğum bölümü bitmiş gerçek ve yaşanılası kısmı o an başlamıştı.
ns 15.158.61.45da2