Sınıfın içinde hafif bir uğultu vardı. Öğrencilerin çoğu notlarını alıyor, bazıları sessizce dersle ilgileniyor, bazılarıysa zihnen çoktan bambaşka bir dünyaya kaymıştı. Ancak kimse öğretmenleri Isabella Moreau’yu göz ardı edemiyordu. O, okulun en arzulanan öğretmeni olarak biliniyordu—yirmili yaşlarının sonlarında, zarif ama etkileyici bir duruşa sahipti. Üzerindeki açık tonlardaki, vücuduna tam oturan kıyafeti, ince belini kusursuzca sararken, omuzlarından aşağı süzülen koyu saçları ona adeta klasik bir film yıldızı havası katıyordu. Altın bilekliği, hafifçe elini hareket ettirdiğinde ışığı yakalıyor, uzun kirpiklerinin gölgesi gözlerinin içindeki derinliği daha da belirginleştiriyordu.
Tom, gözlerini defterine dikmiş gibi görünse de zihni darmadağındı. Düşünceleri, dersin içeriğinden çok daha farklı yerlere savruluyordu. Son zamanlarda içindeki huzursuzluk büyüyordu. Babasının kaybı, annesinin gözlerindeki yorgun ifade, Scharline’ın mesafeli halleri… Her şey üst üste gelmiş gibiydi. Kendini her geçen gün biraz daha kaybolmuş hissediyordu. Eskiden derslere odaklanmakta zorlanmazdı, ama şimdi... şimdi her şey buğulu bir camın arkasından izliyormuş gibi geliyordu.
Yanında oturan Derek Lawson, elindeki telefonla ilgileniyordu. O, Tom’un tam tersiydi. Kuralları umursamayan, dersleri boş veren, ama kadınlarla olan ilişkilerinde fazlasıyla deneyimli ve pervasız bir karakterdi. Kollarını masanın üzerine koymuş, alaycı bir gülümsemeyle telefonunun ekranına bakıyordu. Tom, onun ne yaptığını merak edip göz ucuyla ekrana kaydı.
Ve işte o an, Derek’in Isabella Moreau’nun fotoğraflarını çektiğini fark etti.
Tom, gözlerini kısarak ona döndü. “Ne yapıyorsun?” diye sordu, sesini alçaltarak.
Derek, hafifçe sırıttı. Telefonunu yavaşça masaya bıraktı ve Tom’a dönerek göz kırptı. “Para kazanıyorum dostum,” dedi. “Bunlar çok değerli şeyler. Biliyor musun, bazıları güzel bir kadın için servet dökmeye hazır.”
Tom kaşlarını çattı. “Bunu satıyor musun?”
Derek omuz silkti, yüzünde en ufak bir pişmanlık belirtisi bile yoktu. “Ne sanıyordun? Ücretsiz hobi mi? Arz-talep meselesi. Kimseye zarar vermiyorum. Sadece… insanların görmek istediği şeyi onlara sunuyorum.”
Tom, bir an duraksadı. Isabella Moreau, sınıfın önünde tahtaya bir şeyler yazıyordu. Onun farkında bile değildi. Onun gibi biri için bu durum ne anlama gelirdi? Ya bunları bilseydi? Ya biri gerçekten de bu fotoğraflarla ona zarar vermeye kalkışsaydı? Tom, kendini rahatsız hissediyordu ama Derek’in bu kadar rahat oluşu aklını kurcalıyordu.
Derek, Tom’un düşündüğünü fark etmiş gibi eğildi. “Ne yani? Sana saçma mı geldi?”
Tom, kelimeleri seçmeye çalışarak, “Bunu yanlış buluyorum,” dedi. “O bizim öğretmenimiz.”
Derek kahkaha attı. “Öğretmenimiz evet… Ama aynı zamanda kadın. Hem sen de biliyorsun, bu okulda kimse onun dersine sırf matematik öğrenmek için gelmiyor.”
Tom’un içinde garip bir huzursuzluk kıpırdandı. Bir zamanlar okul onun için sadece derslerden ve notlardan ibaretti. Ama şimdi, Derek ve onun gibiler sayesinde, her şey farklı bir perspektife bürünüyordu.
O da mı değişiyordu?
Sınıfın içinde Isabella Moreau, tahtaya yazdığı şeyleri anlatırken Tom, zihninde bu düşüncelerle mücadele etmeye devam etti. Derek’in dünyası ona cazip mi geliyordu, yoksa hala eskisi gibi, doğru bildiği şeylere mi tutunmalıydı?
Ve işte o an, Tom’un içindeki ilk çatlaklar oluşmaya başladı.
Sınıfın içinde zaman ağır aksak ilerliyordu. Tom, Derek’in söylediklerinin zihninde bıraktığı yankıları silmeye çalışıyordu, ancak düşünceleri birbiriyle yarışıyordu. Hayatı, içinden çıkamadığı bir girdaba dönüşmüştü ve dersler artık bir kaçış noktası olmaktan çıkmıştı. Kalemi parmaklarının arasında bilinçsizce çevirirken, gözleri tahtaya yönelse de zihni bambaşka bir yerdeydi.
Ta ki, Isabella Moreau’nun sesi onu aniden gerçekliğe çekene kadar.
"Bay Godwoods?"
Tom’un omuzları irkildi. Önündeki deftere bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştı ama her şey birbirine karışmıştı. Öğretmenin sesi, biraz otoriter ama içinde bir nebze şefkat taşıyan bir tona bürünmüştü.
"Bize konuyla ilgili fikrinizi paylaşır mısınız?"
Sınıfta kısa bir sessizlik oldu. Derek hafifçe güldü, yan gözle Tom’a bakarak eğlenceli bir anın içinde olduklarını düşünüyordu. Tom, yutkunarak Isabella’ya döndü ama zihni hala boştu. Bir şey söylemesi gerekiyordu ama ne?
Isabella, uzun kirpiklerinin ardında gözlerini hafifçe kıstı. Dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme vardı ama bu, daha çok sabırsız bir ifade gibiydi. Onun zarif ama otoriter duruşu, Tom’un göğsünde hafif bir baskı hissettirdi.
"Dikkat dağınıklığınız son zamanlarda oldukça belirginleşti, Tom," dedi Isabella, kalemini masaya yavaşça bırakarak. "Bir sorun mu var?"
Tom, kelimeleri bir araya getirmekte zorlanıyordu. Isabella Moreau, baştan aşağı zarafet ve çekicilik taşıyan bir kadındı. Sınıfın önünde dururken üzerindeki açık renkli kıyafet, teninin yumuşak dokusuyla mükemmel bir uyum içindeydi. Belini kusursuzca saran kesimi, incecik omuzları ve zarif elleri, onun doğal güzelliğini daha da belirginleştiriyordu.
"Hayır, hocam. Sadece biraz dalgınım," dedi Tom, boğazındaki düğümü çözmeye çalışarak.
Isabella, onu birkaç saniye daha inceledi. Sonra başını hafifçe sallayarak gülümsedi. Ama bu gülümseme, Tom’un içini daha da karıştırıyordu.
"Pekâlâ," dedi öğretmen. "Ancak bu dikkatsizliğiniz böyle devam ederse, dersin sonunda sizinle konuşmamız gerekecek."
Tom başını salladı. Ancak zihni, Isabella’nın kelimelerinden çok onun varlığına takılmıştı. Bütün sınıfın önünde ona bakarken, kadının yüzündeki her detayı, dudaklarının hafif kıvrımını, sesindeki sıcak ama otoriter tonu fark etti. O kadın, sadece güzelliğiyle değil, varoluşuyla bile dikkat çeken biriydi.
Ders sonunda herkes toparlanmaya başlamıştı. Derek, Tom’un omzuna hafifçe vurup alaycı bir şekilde sırıtarak, "Öğretmenin seni cezalandırmasını dört gözle bekliyorum," dedi. Tom, ona ters bir bakış atıp çantasını aldı ve Isabella’nın yanına doğru ilerledi.
Isabella, sandalyesinde oturmuş, ders notlarını inceliyordu. Tom yaklaşırken, onun parmaklarının defterin üzerinde nazikçe hareket edişini izledi. Kalemini yavaşça bırakıp ona döndüğünde, Tom bir anlığına nefesini tuttu.
Kadının kokusu, hafif bir parfüm ve teninin doğal sıcaklığıyla karışmıştı. Yakından bakıldığında, cildi neredeyse kusursuzdu. Tom, bir anda kendini onun gözlerindeki derinlikte kaybolmuş gibi hissetti.
"Tom," diye başladı Isabella, sesi hem yumuşak hem de sorgulayıcıydı. "Son zamanlarda derslere olan ilgin gözle görülür şekilde azaldı. Neler olup bittiğini bilmek isterim."
Tom bir an duraksadı. Ne diyebilirdi? İçindeki buhranı, ailesel sorunları, Derek gibi insanların onu nasıl bir çıkmazın içine çektiğini anlatamazdı. Ama en kötüsü, şu anda zihni tamamen onun söylediği kelimeler yerine, sesinin tonu, nefes alışverişinin ritmi ve ona bu kadar yakın olmanın hissettirdiği şeylerle doluydu.
Gözleri, istemsizce Isabella’nın boynundaki ince zincire kaydı. Küçük bir kolyesi vardı, göğsünün hemen üstünde dinleniyordu. Kadının derin bakışları onu süzerken, Tom bu mesafede bile onun kirpiklerinin hafifçe titreyişini görebiliyordu. Bu, yanlış bir şey miydi?
"Düşüncelerim biraz karışık, hocam," dedi sonunda.
Isabella başını hafifçe yana eğerek onu izledi. Gözleri, onun gerçeği saklamaya çalıştığını anlamış gibiydi. Ancak yüzünde herhangi bir yargılama yoktu.
"Sanırım o zaman biraz daha konuşmalıyız," dedi hafifçe gülümseyerek. "Yarın öğle arasında, benimle gel ve bu konuyu daha ayrıntılı ele alalım."
Tom, boğazını temizleyerek başını salladı. O sırada, Isabella defterlerini toparlarken kolu hafifçe Tom’un eline dokundu. Sadece bir anlığına. Ama Tom için zaman durmuş gibiydi. O an, onun teninin sıcaklığını hissetmişti.
Tom sınıftan çıkarken, kalbi normalden daha hızlı atıyordu. Isabella Moreau’nun yanındayken duyduğu his, onun içindeki değişimin çoktan başladığını gösteriyordu.
10Please respect copyright.PENANA9BwLx9vYqr
Tom ve Derek’in Sohbeti – Para, Suç ve Cazip Fikirler10Please respect copyright.PENANAgSyL8npMgf
Tom, Derek’in arsız kahkahalarını duymazdan gelmeye çalışarak yürümeye devam etti. İçindeki huzursuzluk, Isabella Moreau’ya dair düşündüğü şeylerden mi, yoksa Derek’in ona oynadığı bu acımasız oyun yüzünden mi büyüyordu, bilmiyordu. Ama zihninde bir düğüm oluştuğunu hissediyordu.
Bir süre sonra, konuyu değiştirmek için derin bir nefes aldı ve gözlerini yola dikerek sordu:10Please respect copyright.PENANA0YBEJFMqug
"Peki ya şu fotoğraf satma meselesi… Sen gerçekten bunu yapıyor musun?"
Derek’in sırıttığını görebiliyordu. Gözlerinde eğlenen bir ışık vardı. "Tabii ki yapıyorum dostum. Para kolay kazanılmıyor, sen de biliyorsun."
Tom kaşlarını çattı. "Ama bu doğru bir şey değil. Bahsettiğin insanlar bunu bilse ne hissederdi?"
Derek omuz silkti, umursamaz bir tavırla. "Bilmiyorlar ki. Ve bilmeyecekler de. Hem, sence bu sadece benim yaptığım bir şey mi? İnterneti aç, bak bakalım, dünyanın her yerinde bu iş dönüyor. İnsanlar görmek istedikleri şeyler için para öderler. Basit bir ticaret."
Tom, hala mantıklı bir açıklama bulmaya çalışıyordu. "Bu bir tür… suç sayılmaz mı?"
Derek güldü. "Dostum, sen fazla temizsin. Zaten hayatta her şey biraz suç sayılmaz mı? Ha, ayrıca bu işten ne kadar kazandığımı duysan aklın çıkar."
Tom, istemsizce Derek’e döndü. "Ne kadar?"
Derek, gururla ellerini cebine soktu ve başını hafifçe salladı. "Ayda 500 dolar."
Tom’un gözleri büyüdü. "Ne?!"
Derek, onun şaşkınlığından keyif alıyordu. "Evet dostum, yanlış duymadın. 500 dolar. Hatta bazen daha fazla. Güzel fotoğraflar daha çok eder. Kaliteye bağlı. İyi bir şey yakalarsan fiyat artar."
Tom, kendi cebindeki paraya baktı. 10 dolar.
Bütün gün okulda derslere girmişti, eve döndüğünde muhtemelen yemek yiyecek, biraz ders çalışacak ve uyuyacaktı. Ama Derek… Derek kolay yoldan para kazanıyordu. Ve 500 dolar… Bu, Tom’un belki de hiçbir zaman sahip olamayacağı kadar büyük bir paraydı.
Bir anlığına, içinden geçen o kirli düşünce yüzünden kendinden utandı. Ben bunu asla yapmam, diye kendini ikna etmeye çalıştı. Ama Derek’in bu kadar para kazanıyor olması… Adaletsizce bir cazibe taşıyordu.
"Bak dostum," dedi Derek, Tom’un yüzündeki karmaşıklığı fark ederek. "Hayat böyle işliyor. Parası olan kazanır, parası olmayan sadece izler. Eğer bir gün gerçek dünyayı görmek istersen, bana haber ver."
Ve sonra, elini kaldırarak Tom’un omzuna hafifçe vurdu, kısa bir kahkaha attı ve "Kendine iyi bak, Tom," diyerek sokağın köşesinden saparak gözden kayboldu.
Tom, orada bir süre öylece durdu.
Cebindeki 10 doları avcunun içinde sıktı. Derek’in sözleri, kafasında yankılanıyordu.
"Parası olan kazanır, parası olmayan sadece izler."
Carolina ve Yasak Düşünceler10Please respect copyright.PENANAr27LjR8iFE
Tom, eve yürürken aklına başka bir görüntü geldi. Onu rahatsız eden bir görüntü.
Birden zihni, o geceye kaydı.
Carolina.
Yıllardır onunla aynı evde yaşamıştı, onu her zaman annesi olarak görmüştü. Ama o gece… Onu ilk kez bir kadın olarak görmüştü.
Bunu düşünmemeliydi, ama düşünüyordu. Her detay tekrar tekrar zihninde yankılanıyordu. Bunu bastırmaya çalıştıkça, daha da belirgin hale geliyordu.
O gece Carolina, salonda yalnızdı. Tom, mutfağa bir şey almak için çıkmıştı ama orada durup ona bakmıştı. Üzerinde hafif bir gecelik vardı. Kumaşı, bedenine zarifçe oturuyordu. Omuzları çıplaktı. Ve o an, Tom’un gözleri, daha önce hiç fark etmediği şeyleri fark etmişti.
Carolina, elini boynuna götürerek saçlarını geriye atmıştı. Bunu her zaman yapardı ama o gece, farklı görünmüştü. Daha… daha narin, ama aynı zamanda tehlikeli.
Gözleri, onun vücudunda gezinmişti.
Kendi aklından korkmuştu. Neden? Neden bir saniyeliğine bile olsa onu bir kadın olarak görmüştü?
Tom, zihnini susturmak istedi. Ama bu düşünce, bir zehir gibi içine yayılıyordu.
Ve en kötüsü… Bunun geri dönülemez bir his olduğunun farkındaydı.
Tom’un Zihnindeki Karmaşa: Bastırılamayan Düşünceler ve Yasak Soru10Please respect copyright.PENANAQqMgwp0dgZ
Tom, zihninde yankılanan düşüncelerden kaçmak ister gibi yürümeye devam etti. Ama nafileydi. Bu düşünceler, kaçabileceği bir şey değildi. İçine işleyen bir zehir gibi yayılıyor, her nefesinde biraz daha belirginleşiyordu.
Bir süre daha amaçsızca dolandıktan sonra bir banka oturdu. Nefes almak zor geliyordu. Soğuk hava ciğerlerine dolarken, zihnindeki karışıklık daha da yoğunlaştı.
Carolina.
Onu düşünmeyi bırakmalıydı. Ama yapamıyordu.
O gece… Onu o şekilde görmeseydi, bu düşünceler var olur muydu? Bu hisler, beyninin derinliklerinde uyuyan bir şey miydi yoksa sadece yanlış bir anda yanlış bir görüntü mü yakalamıştı?
Ama en kötüsü, bunun sadece yanlış bir görüntü olmadığıydı.
Kadın olarak onu fark ettiğinde… Bir şeyler değişmişti.
Gözlerini kapattı. Belleğinin derinliklerinden, Carolina’nın geceliğinin ince kumaşının vücuduna nasıl oturduğunu, saçlarını nasıl geriye attığını, o an orada sadece bir anne değil, güzel bir kadın olduğunu fark ettiği anı geri çağırdı.
Bu düşünceler onu rahatsız ediyordu. Ama aynı zamanda… farklı bir his uyandırıyordu.
Başını iki yana salladı, sanki bunu yaparsa içindeki sesi susturabilirmiş gibi. Düşünmeyi kes.
Ama bunu yapmak, insanın nefes almayı kesmesi kadar imkansızdı.
Ve sanki zihniyle yetinmezmiş gibi, başka bir şey daha giriyordu aklına. Derek.
"Ayda 500 dolar."
Tom’un midesi sıkıştı. Cebindeki 10 doları düşündü. Ailesinin durumu kötüye gidiyordu. Carolina her şeyi yoluna koymak için çabalıyordu, ama Tom gerçekleri biliyordu. Faturalar, harcamalar, sıkışan ekonomi… Carolina’nın yüzündeki o ince yorgunluğu fark etmişti.
Tom, başını eğerek yumruklarını sıktı. Paraya ihtiyacı vardı. Ama… bunu elde etmek için ne yapabilirdi?
Cevap aklına geldiğinde… içini rahatsız eden şey sadece düşüncesi değil, bu düşünceye ne kadar hızlı alışmaya başladığıydı.
Bunu yapamazdı. Asla.
Ama Derek’in sesi yine zihninde yankılandı:10Please respect copyright.PENANAqJC5jJrWPa
"Parası olan kazanır, parası olmayan sadece izler."
Ve şimdiye kadar Tom hep izleyen tarafta olmuştu.
Düşüncelerinden kurtulmak ister gibi derin bir nefes aldı, kafasını kaldırdı. Eve gitmesi gerekiyordu.
Ama… annesiyle bu şekilde yüzleşmek istemiyordu.
Sanki bir suç işlemiş gibiydi.
Suçlu olmasa bile… suçlu hissediyordu.
Onun gözlerinin içine baktığında, Caroline’ın onun içindekileri okuyabileceğinden korkuyordu. O geceyi hatırlarsa? Ya da Tom’un gözlerindeki değişimi fark ederse?
Biraz daha oturdu. Gitmemek için bahaneler uyduruyordu. Ama kaçamayacağını da biliyordu. Sonunda eve dönecekti.
Ama aklında bir soru daha vardı. Ve bu soru, diğer her şeyden daha tehlikeliydi.
Carolina, yıllardır yalnızdı.
Bu cümle zihninde yankılanırken bacaklarını titreyerek hissetti.
Bu düşünceyi neden düşündüğünü bilmiyordu. Ya da belki de biliyordu, ama kendine itiraf etmek istemiyordu.
Ve o an, ayağa kalktı.
Aklında dönüp duran sorular, bastırmak için çabaladığı hisler ve eve dönerken zihnine yapışan gölgelerle yürümeye başladı.
10Please respect copyright.PENANA76eV1b6iIy
10Please respect copyright.PENANA2FObB0aRdG