Kafenin içi hafif bir uğultuyla doluydu. Dışarıda esen serin rüzgâr, büyük camlardan içeri sızan ışığın arasına süzülerek kafenin sıcak atmosferine ters bir kontrast yaratıyordu. İçeride, kavrulmuş kahve çekirdeklerinin yoğun aroması havaya yayılmış, ahşap masaların üzerinde dağınık duran fincanlardan yükselen buhar, ortamın melankolik havasına ince bir sıcaklık katmıştı.
Cam kenarında oturan Scharline, bacak bacak üstüne atmış, kahvesini yavaşça yudumluyordu. Uzun ve zarif parmakları, porselen fincanın kenarını kavrarken tırnaklarındaki koyu kırmızı oje, parmaklarının ucunda dikkat çeken küçük bir ayrıntı gibiydi. Saten gibi parlak uzun koyu saçları, omuzlarından süzülerek açık yeşil elbisesinin ince askılarından kayıyordu. Güneş ışığı, yüz hatlarını belirginleştirirken, dudaklarındaki hafifçe dağılmış mat ruj ve belirgin elmacık kemikleri ona doğal ama keskin bir cazibe veriyordu.
Lisa'nın ses tonu, çevredeki uğultuya karışarak bir anda onu gerçek dünyaya çekti.
“Biliyor musun, geçen gün Jessica’yı gördüm.” Lisa’nın sesi, heyecan doluydu. Kahvesini karıştırırken gözlerini Scharline’a dikmiş, dramatik bir havayla konuşuyordu. “Onun o her zamanki ukala tavırlarını biliyorsun ya, ama artık daha da abartmış! Yeni biriyle takılıyormuş… Zengin ve yaşça büyük biri. Ah Schar, keşke sen de kendine biraz akıllı davransan. İlişkilerde en önemli şey stabilitedir, yani en azından para açısından.”
Scharline gözlerini devirdi. Lisa'nın bu cümleleri artık onu şaşırtmıyordu. O her zaman iyi yaşamı, parayı ve lüksü konuşurdu. Her şeyin ölçüsü, onun için finansal güvenceydi. Scharline, Lisa’nın dudaklarından dökülen kelimeleri dikkatlice süzerek kahvesinden bir yudum aldı. Sıcak sıvı, boğazından aşağı kayarken, dudaklarının kıyısına kısa bir tebessüm yerleşti—içinde hafif bir alay gizliydi.
“Hayat sadece paradan mı ibaret, Lisa?” diye mırıldandı, gözlerini camın dışına, sokaktan geçen insanların telaşlı adımlarına çevirerek. “Her şeyi garanti altına alırsan, hayatın geri kalanını nasıl yaşayacaksın?”
Lisa, kaşlarını kaldırarak dudaklarını büzdü. “Özgürlük parayla gelir, Schar. Romantik hayallerini bırak ve gerçek dünyaya dön.”
Scharline, parmaklarını kahve fincanının kenarında gezdirdi. Gözlerinde Lisa’nın anlamadığı bir şey vardı—derin, geçmişin izlerini taşıyan, belki de kendisinin bile tam olarak çözümleyemediği bir düşünce. Hayat, gerçekten sadece para ve stabiliteyle mi ilgiliydi, yoksa her şey yalnızca kaçınılmaz bir sona ulaşana kadar süren bir serüven miydi?11Please respect copyright.PENANAz9j6jQrGSw
"Önemli olan mutlu olmak, Lisa," dedi Scharline, kahvesini dudaklarına götürmeden önce hafif bir gülümsemeyle. Gözleri hafifçe kısıldı, dudaklarının kenarında alaycı ama aynı zamanda düşünceli bir ifade vardı. Kelimeleri rahatça söylemişti ama içindeki şüpheyi bastırıp bastıramadığını bilmiyordu.
Lisa, ona dikkatle baktı. Kaşlarını hafifçe kaldırarak başını yana eğdi.
"Para olmadan mutlu olabilir misin, Schar?" diye sordu, sesi kendinden emin ama hafif bir meydan okuma taşıyordu.
Scharline cevap vermedi. Fincanı elinde çevirirken camdan dışarı baktı. Sokağın karşısında bir adam hızlı adımlarla yürüyordu, elleri cebinde, kafası eğik. Kim bilir, belki de Lisa’nın dediği gibiydi; belki para olmadan mutluluk bir yanılsamaydı. Ama yine de içindeki bir şey, Lisa’nın basit gördüğü bu denkleme tam olarak inanmasını engelliyordu.
Braun, karşısında sessizce oturuyordu. Scharline’ın her hareketini göz ucuyla süzüyor, konuşmalara dahil olmadan ama her şeyi dinleyerek bekliyordu. O, acele etmeyen, zamanı doğru anı kollamak için kullanan adamlardandı.
Scharline, Braun’un bakışlarını hissetmemek imkânsızdı. Bu bakışlara yabancı değildi. Daha önce de birçok erkek onun peşinden koşmuş, ilgisini çekmeye çalışmıştı. Ama Braun… Şu anda yanında olup ona yakın olmaya çalışan tek kişiydi.
Braun, sandalyesinde hafifçe eğildi. Konuşurken sesi alçak ve yumuşaktı, sanki yalnızca onun duymasını istiyormuş gibi.
"Schar," dedi, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle. "Lisa’nın söylediklerini boş ver. Eğer mutlu olmak istiyorsan, doğru erkeği seçmelisin."
Scharline, Braun’un sözlerini tarttı. Gözlerini onun üzerine dikti, gözlerindeki alaycı ışık sönmemişti.
"Yani, sen mi?" dedi hafifçe başını yana eğerek.
Braun, hafifçe gülerek başını eğdi. Sesi güven doluydu, ama aynı zamanda meydan okuyan bir ton taşıyordu.
"Bunu söyleyen sen oldun."
Scharline’ın dudakları belli belirsiz kıvrıldı. Bu, onun iyi oynadığı bir oyundu. Ama Braun’un bu oyunu ne kadar iyi oynayacağını merak ediyordu.
Tam o sırada, kafenin kapısı açıldı. Serin hava içeriyi doldururken, metal çan hafifçe çınladı ve bir çift ağır adım duyuldu.
Ethan içeri girdi.
Scharline, gözlerini farkında olmadan ona çevirdi ve tam o an, zihni kısa süreliğine geçmişe sürüklendi.
Ethan.
O, birçok genç erkeğin olmak istediği kişiydi. Para, statü, kadınlar… Bunların hepsine sahipti. Ama en önemlisi, istediğini almasını bilen biriydi. Hırsı, onu henüz genç yaşında iş dünyasında hızla yükseltmişti. Fotomodel ajansında çalışıyordu ama sektörde hızla güç kazanıyordu. Özellikle şirketine kattığı yeni kızlarla ismini duyurmuş, kulislerde hakkında konuşulan adam haline gelmişti.
Scharline, Ethan’a bakarken zihninde eski anılar canlandı. O zamanlar her şey daha basitti… Ya da o öyle sanıyordu.
Lisa, Ethan’ı fark ettiğinde gözleri parladı ve Braun’a döndü.
"Bakın kim geldi… Yakışıklı prensimiz."
Ethan, kahvesini almak için sıraya geçtiğinde Lisa, bir dedikodu fırsatını kaçırmak istemedi. Sesi alçaldı ama heyecanı belirgindi.
"Biliyor musunuz, Ethan ve birkaç kişi bir şirket kurmuş. ‘Hotgirls’ diye bir şey. Şu an deli gibi para kazanıyorlar. Yeni kızları alıp piyasaya sokuyorlarmış."
Braun, alaycı bir şekilde kahkaha attı. Ona göre bu tarz işler sadece yüzeyde parlaktı ama içeride çürümeye mahkûmdu.
"Ah, yeni oyuncak bebekler mi?" dedi, kaşlarını hafifçe kaldırarak.
Lisa, Braun’un küçümseyici tonunu umursamadı. Elini sallayarak devam etti.
"Ne diyorsan de, ama bu işten çok para kazanıyorlar. Duyduğuma göre kızların kazandığı para da az buz değil."
Scharline sessizdi. Ama Lisa’nın sözlerini dikkatle dinliyordu. Özellikle paradan bahsedildiğinde…
İçinde bir dürtü yükseldi.
"Ne kadar?" diye sormamak için kendini zorladı.
Ama aklındaki sorular büyümeye başlamıştı.
💭 Ne zaman bu kadar rahat bir hayatım olacak?11Please respect copyright.PENANA1KuA8x0wI2
💭 Ne zaman parasal sıkıntılarım bitip gerçekten istediğim şeyleri yapabileceğim?
Kafasında yankılanan bu düşünceler, içini bir girdap gibi sarmaya başlamıştı. Hayatını ne kadar özgürce yaşarsa yaşasın, maddi gerçeklik her zaman karşısına çıkıyordu.
Lisa ve Braun konuşmaya devam ederken, Scharline gözlerini Ethan’dan ayırmadan düşündü:
"Belki de yanlış yere bakıyorum… Ya da belki de doğru zaman henüz gelmedi."
Scharline, içini saran düşünceleri susturmak için derin bir nefes aldı. Kendi kendine kızıyordu. Böyle şeyleri düşünmemeliydi, geçmişin artık bir önemi yoktu. Ama Lisa’nın sözleri kafasında yankılanmaya devam ediyordu.
Ethan’ı tanıyordu.
Onun sadece bir isim ya da uzak bir figür olmadığını biliyordu. Bir zamanlar Tom’un arkadaşıydı. Aileleri bir dönem iş ortaklığı yapmıştı. Babaları güçlerini birleştirmiş, büyük bir proje için bir araya gelmişlerdi. Ama sonra… Bir şeyler olmuştu.
Ve o ortaklık aniden bitmişti.
Neden?
Sebebini asla öğrenememişti. O zamanlar çok gençti, dünya daha az karmaşık görünüyordu. Ama hatırladığı bir şey vardı. Annesi ve Celeste’in arasındaki o yoğun tartışma. Kelimeler odanın duvarlarına çarpıyor, anlamını tam kavrayamadığı bir öfke büyüyordu.
Bunu hiç sorgulamamıştı. Zamanla unutulup giden bir detay gibi geçmişin sisleri arasında kaybolmuştu. Ama şimdi Ethan’ı burada, tam karşısında gördüğünde...
O adamın gözlerinde hiçbir pişmanlık yoktu.11Please respect copyright.PENANAtBwnyqtVtz
Hiçbir eski bağın izi yoktu.11Please respect copyright.PENANAkaqA4h69jU
Geçmişe dair hiçbir hatıra yokmuş gibi duruyordu.
Scharline gözlerini kaçırdı, elindeki kahve fincanını farkında olmadan daha sıkı tuttu. Parmak uçları soğuk porseleni hissederken, içinde büyüyen huzursuzluğu bastırmaya çalıştı.
Lisa’nın sesi onu bulunduğu ana geri çekti.
"Bu iş çok büyük, Schar. Ethan ve adamları resmen para içinde yüzüyor!"
Braun yine alaycı bir kahkaha attı. "Beni ilgilendirmez. Sonuçta piyasada her zaman bu tarz işler olur. Sadece kimlerin kazanacağı, kimlerin kaybedeceği belli değildir."
Scharline konuşmaları dinlemeye çalıştı. Ama zihni hâlâ Ethan’ın varlığına takılı kalmıştı. Onu burada görmek, içindeki bastırdığı bir şeyleri uyandırmıştı.
Ve içten içe biliyordu.
Bu kadar kolay olmayacaktı.
Scharline, düşüncelerinden sıyrılmaya çalışarak gözlerini Lisa'ya çevirdi. O, her zamanki gibi enerjik ve dedikoduya aç bir halde konuşmasına devam ediyordu. Ancak Scharline’ın aklında artık başka bir soru vardı.
Lisa’nın biraz önce söyledikleri kulağına fazlasıyla anlamlı gelmeye başlamıştı. Ethan ve Hotgirls hakkında düşündükçe, içinde bir şey kıpırdanıyordu. Kendi hayatı, maddi durumu ve geleceği…
Lisa, elindeki kaşığı kahvesinin içinde çevirirken Scharline bir an bile tereddüt etmeden sordu:
"Peki, tam olarak ne tür işler yapılıyor bu şirkette?"
Lisa, sanki böyle bir soruyu bekliyormuş gibi anında gözlerini kocaman açtı. Dudaklarına sinsice bir gülümseme yerleşirken, kahvesinden bir yudum aldı ve hafifçe yana eğildi.
"Ah, Schar, işler o kadar çeşitli ki... Fotomodel ajansları, kulüpler, özel partiler, lüks davetler… Herkesin yeteneğine, cazibesine ve ne kadar risk almaya hazır olduğuna bağlı olarak değişiyor.”
Scharline kaşlarını hafifçe çattı, ancak Lisa konuşmaya devam etti.
"Bak, burası normal bir ajans gibi çalışıyor, tamam mı? Ama bazılarının kazancı diğerlerinden çok daha hızlı yükseliyor. Çünkü onlara sadece podyumlarda ya da katalog çekimlerinde işler verilmiyor."
Braun, Lisa’nın dediklerini alaycı bir kahkahayla kesti ve Scharline’a gözlerini dikerek konuştu:
"Özetle, vücudunu ne kadar iyi pazarlayabilirsen, her türlü iş var."
Scharline bir an donakaldı. Braun’un sözleri, Lisa’nın süslü kelimelerle gizlemeye çalıştığı gerçeği tüm açıklığıyla ortaya dökmüştü.
Lisa, Braun’un söylediklerini küçümser bir bakışla süzdü ve omzunu silkti. "Eğer güçlü bağlantıların varsa ve ne yaptığını biliyorsan, kendine büyük bir kariyer bile inşa edebilirsin," dedi. "Her şey senin ne kadar ileri gitmek istediğine bağlı."
Scharline, konuşmayı dikkatlice tarttı. İçinde, önceden hissetmediği bir huzursuzluk vardı. Bir yanıyla Lisa'nın sunduğu bu dünya maddi güvence ve lüks bir yaşam vaat ediyordu, ancak diğer yanıyla Braun’un söylediği kadar acımasız ve gerçekçiydi.
"Ne kadar ileri gitmek istediğime mi?" diye düşündü kendi kendine.
Ne zaman hayatını gerçekten değiştirecek bir karar alacaktı?11Please respect copyright.PENANACf4T3SH0kQ
Ne zaman özgürlüğünü hissedecekti?11Please respect copyright.PENANA5YvhJpskAj
Ve en önemlisi, bunun bedeli ne olacaktı?