Genç adam, ekranın parlak ışığı yüzüne vurmuş bir halde, parmaklarını klavyede yavaşça gezdirerek sanki düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu.
Carolina hafifçe kaşlarını çatarak bir an onu izledi. Tom’un bakışları, sıradan bir akşamdan farklı bir derinlik taşıyordu.
Bir şey saklıyor gibi…
Yavaşça adımlarını attı, salonun köşesine yerleştirilmiş sehpanın üzerine çantasını bıraktı. Kokusunun havaya karıştığını fark etti. Günün güneşini, dışarıdaki havayı ve belki de yaşadığı küçük kaçamak huzur anlarını taşıyordu üzerine.
Giydiği kahverengi örgü elbise vücudunu nazikçe sarıyordu. Kumaşın dokusu, omuzlarından aşağı süzülerek düğmelerle beline kadar iniyordu. Kemer, belini belirginleştiren zarif bir detaydı. Uzun dalgalı saçları bir omzunun üzerinden dökülmüş, yüzündeki hafif makyaj ifadesini daha belirgin hale getirmişti.
"Günün nasıl geçti, tatlım?" diye sordu, sesi her zamanki gibi yumuşak ama sezgisel bir merak barındırıyordu.
Tom, bilgisayarın ekranından gözlerini yavaşça kaldırdı, ama bakışları kısa bir an duraksadı. Görüş alanı Carolina’nın bacaklarına takılı kalmış gibi…
Fakat kendini çabucak toparladı. Boğazını temizleyerek:
"İyi… Yoğun geçti, dersler ve bazı işler vardı," dedi. Ama sesindeki küçük bir titreme, tam olarak rahat olmadığını ele veriyordu.
Carolina, bu küçük detayı kaçırmadı. Hafifçe başını yana eğdi, içgüdüleri harekete geçmişti.
Tom’un sesi her zamanki gibi değildi.
Bir sır mı saklıyordu, yoksa sadece yorgun muydu?
Carolina, kısa bir sessizliğin ardından hafifçe gülümsedi ve kollarını göğsünde kavuşturarak, "Benim günümün nasıl geçtiğini sormayacak mısın, oğlum?" diye sordu.
Tom, aniden irkildi, zihnindeki düşünceler birbirine karışmıştı. Gözlerini kırpıştırarak ona döndü, sanki soruyu işitmek biraz zaman almış gibiydi. "Tabii… Senin günün nasıl geçti?" dedi, ama sesi hâlâ dalgın ve biraz zoraki geliyordu.
Carolina yaklaşarak masaya kalçasını yasladı, vücudunun ağırlığını hafifçe destekleyerek ona daha yakından baktı. "Son zamanlarda çok dalgınsın, Tom," dedi, gözleri oğlunun yüzünde dikkatlice gezindi. "Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"
Tom, içindeki düşünceleri bir anlığına uzaklaştırıp cevap verdi, ama gözleri hâlâ bilgisayar ekranındaki sekmelerde dolaşıyordu. Parmakları fareyi rastgele hareket ettirirken, zihninin hâlâ başka bir yerde olduğu açıktı.
Carolina onu dikkatle izledi. "Geçen gün Ethan ile karşılaştım," dedi, sesi gelişigüzel ama bilinçli bir ağırlık taşıyordu.
Tom’un gözleri anında Carolina'ya döndü. Kaşları hafifçe çatılmıştı. "Ethan mı?"
Tom’un çocukluk arkadaşıydı Ethan. Ama artık… artık bambaşka bir insandı. Yıllar geçmiş, yolları ayrılmış ve aralarındaki diyalog çoktan bitmişti.
Carolina, oğlunun yüzündeki ifadeyi inceledikten sonra başını sallayarak devam etti. "Evet. Seni sordu."
Tom, kısa bir an düşündü, ardından kayıtsız bir ifadeyle "İlginç," diye mırıldandı.
Carolina, oğlunun tepkisindeki soğukluğu fark ederek kaşlarını hafifçe çattı. "Neden öyle dedin?"
Tom, gözlerini bilgisayar ekranına kaydırarak fareyi tıklattı. "Çünkü Ethan artık tamamen değişti. Bildiğin gibi değil, anne. Şu an tam bir zengin piçi modunda yaşıyor."
Carolina bu sözleri duyunca şaşkınlıkla dikleşti. "Ne demek bu, Tom? Sen böyle konuşmazdın!"
Tom, fareyi bıraktı ve annesine dönerek derin bir nefes aldı. "Anne, Ethan artık eski Ethan değil. Buna neden bu kadar şaşırıyorsun? Onu en son gördüğümde bile farklı bir insana dönüşmüştü."
Carolina kaşlarını hafifçe kaldırarak ona dikkatle baktı. "Peki, onunla nerede karşılaştığını sormayacak mıyım?"
Tom, başını yana eğerek kısa bir kahkaha attı, ardından alaycı bir ifadeyle "Umurumda değil, anne," dedi. "Ethan’ın hayatı artık benimle kesişmiyor ve açıkçası bu böyle daha iyi."
Carolina, oğlunun bu umursamaz tavrına anlam veremedi. İçinde bir huzursuzluk belirdi ve bunu belli etmekten çekinmedi. "Neden böyle konuşuyorsun, Tom? Eskiden böyle değildin."
Tom gözlerini kaçırarak hafifçe iç çekti. "Çünkü onunla konuşmak istemiyorum," dedi beklenmedik bir ciddiyetle. Sonra annesine gözlerini dikerek hafifçe gülümsedi. "Seni etkilemiş gibi görünüyor. Ondan bu kadar bahsettiğine göre…"
Carolina, Tom’un bu imalı sözlerine kaşlarını çatarak tepki verdi. "Bu nasıl bir laf, Tom? Bunu gerçekten bana mı söylüyorsun?"
Tom derin bir nefes aldı, içindeki öfkenin sınırlarında dolaşıyordu. "Anne, Ethan değişti. Artık o eski çocuk değil. Sen hâlâ ona farklı bir gözle bakıyorsun, ama ben kim olduğunu gayet iyi biliyorum."
Carolina, oğlunun bu kadar öfkeli oluşuna anlam veremiyordu. "Ama neden bu kadar kızgınsın? Ethan sana bir şey mi yaptı? Yoksa başka bir şey mi var?"
Tom, gözlerini kaçırarak başını iki yana salladı. "Önemli değil, anne. Konuştukça daha da sinirleniyorum. Ama senin neden bu kadar ilgini çektiğini merak ediyorum. Tesadüfen karşılaşmışsın ama bana bunu özellikle anlatıyorsun."
Carolina derin bir nefes alıp doğruldu. "Çünkü senin de bilmen gerektiğini düşündüm, Tom. Ama anlaşılan bu konu senin için düşündüğümden daha hassas."
Tom, gözlerini hafifçe kısarak soğukkanlı bir sesle konuştu. "Belki de senin düşündüğün kadar hassas değildir, anne. Ama senin için Ethan hâlâ o tatlı çocuk mu? Çünkü ben onun neye dönüştüğünü çok iyi biliyorum."
Ortam bir anda gerildi. Carolina, oğlunun küstahça konuşmasını sindirmekte zorlanmıştı. "Tom, bu ne biçim bir tavır? Neden bu kadar sertsin? Senin böyle konuşman hoşuma gitmiyor."
Tom hafifçe başını sallayarak derin bir nefes verdi. "Sadece gerçekleri söylüyorum. Ethan artık umurumda değil ama belli ki senin ilgini çekmiş. Yoksa neden bu kadar üzerine düşüyorsun?"
Tom, gözlerini hafifçe kısarak küstah bir ifadeyle ekledi, "Yoksa yalnızlığını Ethan mı dolduracak, anne? Belki de aradığın şey bir arkadaşlıktan fazlasıdır."
Bu sözler Carolina’yı anında öfkelendirdi. Yüzü bir an kasıldı, gözleri ateş saçıyordu. Hiç düşünmeden elini kaldırdı ve Tom’un yanağına sert bir tokat attı.
Salonun içinde yankılanan tokat sesi, odadaki gerilimi bıçak gibi kesti. Tom, şaşkınlıkla yüzünü ovuşturdu, annesinin bu kadar sert bir tepki vereceğini beklememişti.
Carolina’nın gözleri öfke ve hayal kırıklığıyla parlıyordu. "Böyle saygısızca konuşmaya nasıl cüret edersin, Tom? Ben senin annenim!"
Tom, yanağını ovuşturdu, gözleri şaşkınlıkla parladı. Ama bu şaşkınlığın içinde büyüyen bir öfke de vardı. Birkaç saniye boyunca annesine baktı, yüzündeki ifadeyi okudu. Sonra aniden iç çekti, derin ve keskin bir nefes aldı.
"Harika," dedi, sesi alaycı ve kırgın bir tonda. "İlk defa bana tokat attın. Tebrikler, anne. Gerçekten bunu hak ettim mi, bilmiyorum."
Arkasını döndü ve hızla odadan çıktı. Carolina, hareket edemedi. İçinde ani bir pişmanlık dalgası yükseldi ama ne yapacağını bilemiyordu. İlk kez oğluna el kaldırmıştı ve bu onu derinden sarsıyordu. Göğsü sıkıştı, nefesi düzensizleşti. Geri dönüp bir şey söylemek istedi ama sözleri boğazında düğümlendi.
Geriye sadece yankılanan sessizlik kaldı.
Tom, aniden hızla kapıya yöneldi. Bir an bile tereddüt etmeden kapıyı sertçe çarparak evden çıktı. İçindeki öfke ve nefret dalgası onu daha da ileriye itiyordu. Aklında dönen düşünceler birbirine karışmıştı. Carolina'nın sözleri kulaklarında yankılanırken, içinde büyüyen karanlık bir hisle sıkıca yumruklarını sıktı.
"Bu evde bir erkeğin ağırlığı olmalı…" diye mırıldandı kendi kendine. Derek’in ona söylediği sözler zihninde yeniden canlandı. "Derek haklıydı," dedi kendi kendine. "Bu evde bir erkek olmalı… ve ben bunu onlara öğreteceğim."
Tom’un gözleri karanlık bir parıltıyla parladı. Öfkesi, sadece annesine karşı değildi; tüm bu evde, tüm bu düzene karşı içten içe kaynıyordu. İçinde büyüyen bir sadist haz vardı. Annesi ve ablası… Kontrol edilmeye muhtaçlardı. Güçlü bir erkek figürü olmadan savrulduklarını düşünüyordu.
"Derek haklıydı," diye mırıldandı yeniden. "Onlara nasıl davranılması gerektiğini öğreteceğim. Dizginleri elimde tutacağım. Bu evde kimin sözünün geçeceğini göstereceğim."
Fırtına gibi esen öfkesiyle yumruklarını sıktı ve karanlık sokaklara adım attı. Gecenin içinde, içinde filizlenen yeni bir düşünceyle ilerliyordu.
Artık Tom için bir şeyler değişmişti.
Yakındaki bir banka oturduğunda, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Zihni bir an Ethan ve annesinin görüntüsüyle doldu. Ethan’ı annesinin yanında, bir şekilde onunla samimi bir sohbet içinde hayal etti. İçindeki öfke, bu hayali daha da güçlendirdi.
Dudaklarını sertçe büzdü. "Belki de gerçekten düşündüğüm kadar yalnız değilmişsin, anne," diye mırıldandı kendi kendine, gözleri kısık bir halde. Parmağını dizine vurup içindeki öfkeli düşüncelerin keyfini çıkardı.
Ethan’ın bu eve yaklaşmasına asla izin vermeyecekti.
Annesinin attığı tokat zihninde yankılanıyordu. Yüzünde hâlâ hafif bir sızı hissediyordu ama bu acı, içinde büyüyen karanlık hazzın yanında önemsizdi. O an, Carolina'nın gözlerindeki öfkeyi hatırladı. Ona meydan okuyan ama bir yandan da korkuya kapılmış gözlerini...
Tom'un dudakları kıvrıldı. İçindeki sadist yön, annesinin zayıflığını görmekten keyif alıyordu. O tokat… bir meydan okuma mıydı, yoksa çaresizce koyulmuş bir sınır mı? Carolina'nın, onu kontrol edebileceğini düşündüğüne gülmek istiyordu. Ama yanılıyordu.
"Beni dizginleyebileceğini mi sandın, anne?" diye mırıldandı. Parmakları avucunda kasıldı, yumruklarını sıktı.
Sadistçe bir zevkle içini çekti. Artık Carolina sadece oğlunu kaybetmemişti; kendi evinde bile güçsüz olduğunu kanıtlamıştı. Tom, burnundan hafifçe nefes vererek başını iki yana salladı. "Sen de ablam da, kontrol edilmeye muhtaçsınız. Bunu bir şekilde anlayacaksınız."
Kendi içinde yankılanan bu düşünceler, ona daha büyük bir hırs veriyordu. Şimdi tek bir hedefi vardı: bu evin gerçek sahibi olmak."
8Please respect copyright.PENANAwwks8rcZdV