İkili hızlı adımlarla yürürken , Tom düşüncelerini zihninden atmaya çalıştı ve kısa, umursamaz cevaplar verdi.
Ama Derek, kolayca kandırılacak biri değildi.
"Şuna bak sen," dedi Derek, kaşını kaldırarak. "Bu sessizlik… Bir şeyleri bastırmaya çalıştığın anlamına geliyor."
Tom yürümeye devam etti, tek kelime etmedi.
"Yoksa…" Derek sinsi bir gülümsemeyle devam etti. "Aşık mı oldun?"
Bu kelimeleri duyduğu an, Tom’un yüzünde belirsiz bir gerilim belirdi.
"Aptal olma," dedi, fazla savunmacı çıkmamaya çalışarak.
Ama sesi pek de ikna edici değildi.
Derek’in gülümsemesi daha da genişledi. "Bu tepki, bilmem gereken her şeyi anlatıyor. Hadi söyle bakalım… kim bu kız?"
Tom’un aklına istemsizce sabah koridorda yaşanan o sahne geldi. Scharline... Bornozuyla...
Gözlerini devirdi, ama düşüncelerini bastıramıyordu. Hafif bir öfkeyle homurdandı. Sanki aklına girmesi için Derek’in sorularına ihtiyacı varmış gibi!
Derek, Tom’un yüzündeki değişimi fark etti ve fırsatı kaçırmadı.
"Ne oldu, dostum?" diye sordu, sırıtarak. "Bana anlatamayacağın kadar özel bir şey mi?"
Tom, iç geçirdi. Siktir. Bunu anlatmak istememişti. Ama artık başlamıştı bir kere.
"Bu sabah Scharline’ı koridorda gördüm," dedi, gözlerini kaçırarak.
Derek’in kaşları hafifçe havaya kalktı. Gözlerinde anında o bilindik, eğlenceli ama arsız ışık belirdi.
"Bornozuyla mıydı?"
Tom bir an tereddüt etti ama sonunda başını salladı.
Derek kahkahayı patlattı. "Ooo, dostum. Bana anlatacakların var gibi görünüyor."
Tom, dişlerini sıktı. "Siktir git, Derek."
"Ama neden?" dedi Derek, alaycı bir masumiyetle. "Bana sanki o anın aklından çıkmadığını söyleme sakın?"
Tom, sinirle yüzünü Derek’e döndü. "Bana Scharline hakkında böyle konuşmayı bırak dedim."
Derek başını yana eğerek onu süzdü, gözleri kurnaz bir ışıkla parlıyordu. "Ben konuşmuyorum ki, sen anlatıyorsun, dostum."
Tom, ellerini cebine sokup hızla yürümeye devam etti, ama Derek peşini bırakmıyordu.
"Peki, ne yaptı? Bornozu açık mıydı? Yoksa senin bu kadar takılı kalmanın başka bir sebebi mi var?"
Tom’un yüzü gerildi. "Kes şunu, Derek."
Ama Derek daha da keyif almış gibiydi. "Ah, dostum… Şu an yerinde olmayı nasıl isterdim, biliyor musun?"
Tom aniden durdu ve Derek’e sert bir bakış attı. "Tek kelime daha edersen çeneni kırarım."
Ama Derek yalnızca sırıttı. "Sakin ol, dostum. Sadece merak ediyorum… O an senin aklından ne geçti?"
Tom’un boğazı kurudu. Kafasını toparlamaya çalıştı ama Derek’in sözleri, kendi düşüncelerini daha da bulanıklaştırıyordu.
Ve en kötüsü... Derek haklı olabilirdi.
İkilinin yürüyüşleri yavaşlarken, Derek’in bakışları Tom’un yüzündeki gerilimi inceledi. Oyun oynuyordu, ama aynı zamanda gerçeğe ulaşmak istiyordu.
Tom’un kaçmaya çalıştığını biliyordu. Ama Derek gibi biri için, bu sadece onu daha fazla zorlamaya davetti.
"Biliyor musun, dostum?" diye başladı Derek, başını hafif yana eğerek. "Bence sen asıl kendinden kaçıyorsun. Çünkü içinden geçenleri itiraf etmekten korkuyorsun."
Tom aniden durdu. Kaşları çatılmış, Derek’e sert bir bakış atıyordu.
"Ne saçmalıyorsun?"
Derek, kendinden emin bir gülümsemeyle ellerini cebine soktu. "Hadi ama, dostum. Ben seni tanıyorum. Eğer gerçekten umurunda olmasaydı, bu kadar gerilmezdin."
Tom’un dişleri sıkıldı.
Ama Derek devam etti. "Asıl mesele şu ki... İçinde bir yerlerde o anı tekrar tekrar düşünüp duruyorsun. Çünkü o anın içinde sana bile garip gelen bir şey vardı, değil mi?"
Tom içinden küfür etti. Bu herif neden bu kadar iyi okuyordu onu?
Ama daha beteri, Derek haklıydı.
Derek gözlerini kıstı, sonra sanki bir şey hatırlamış gibi hafifçe güldü. "Ah, bir de şu var..."
Tom cevap vermedi. Ama Derek’in sesi daha da kışkırtıcı bir tona büründü.
"Scharline’ın kimle takıldığını biliyor musun?"
Tom’un vücudu hafifçe kasıldı. Bunu Derek fark etti ve gülümsemesi daha da yayıldı.
"Biliyorum," dedi Derek alaycı bir kahkaha atarak. "Braun."
Tom’un midesine yumruk yemiş gibi bir his oturdu. Kaşları çatıldı ama Derek sanki onun tepkisini görmekten keyif alıyormuş gibi devam etti.
"Evet, dostum. Braun. O serseri. O piç."
Derek, Tom’un yüzündeki gerginliği izleyerek daha da ileri gitmeye karar verdi. "Ve tahmin et ne oldu? Scharline onunla iyi vakit geçiriyormuş."
Tom, yumruklarını sıktı.
"Ve sen? Sen ne yapıyorsun? Hiçbir şey."
Derek, küstah bir kahkahayla Tom’un omzuna hafifçe vurdu. "Düşünsene… Ona en yakın kişi sensin. Ama en ufak bir şey bile yapamıyorsun. Ne kadar acıklı, değil mi?"
Tom’un gözleri aniden Derek’in üzerine kilitlendi. İçinde bir şey yanıyordu. Bir öfke. Bir karmaşa. Bir kıskançlık.
Derek hafifçe başını salladı. "Kabul et dostum… Bu seni rahatsız ediyor."
Tom’un sesi kısıktı, öfkeli ve çatallaşmıştı.
"Ağzını kapa, Derek."
Ama Derek sadece güldü. "Gerçekten mi? Bence konuşmamız lazım. Çünkü dostum, bunu kendine bile itiraf etmiyorsun."
Tom’un yüzü gölgeler içinde kaldı. Bacakları hafifçe gerginleşti. İçinde bir şey ya kavga çıkarmak ya da tüm bu konuşmayı unutup kaçmak istiyordu.
Ama kaçacak bir yer yoktu. Çünkü Derek sadece söylemek istemediği gerçeği ona tekrar tekrar hatırlatıyordu.
Tom’un nefesi hızlanmıştı. İçinde biriken öfke, artık daha fazla bastırılacak gibi değildi. Derek’in küstah sesi, alaycı bakışları, her kelimesi sanki üzerine benzin döküyordu. Ve sonunda, içindeki ateş patladı.
“Evet!” diye bağırdı Tom, yumruğunu sıkarak. “Tamam mı? Evet, sinirimi bozuyor! Evet, onu Braun’la görmek beni delirtmek üzere! Ve evet, Scharline benim umurumda! Bundan mutlu musun?!”
Derek bir an sessiz kaldı. Sonra geniş, tatmin olmuş bir gülümsemeyle kahkaha attı.
“İşte bu, dostum!” dedi, keyifle. “Gerçekten uzun sürdü ama sonunda söylediğin için mutluyum.”
Tom, dişlerini sıkarak başını iki yana salladı. İçinde bir kıskançlık ve çaresizlik girdabı dönüyordu. Elleri titriyordu, ne yapacağını bilemez haldeydi.
Sonunda, başını kaldırıp Derek’e baktı. “Siktir git, Derek. Dalga geçiyorsun ama ben ne yapacağımı bilmiyorum.”
Derek omuz silkti, hâlâ umursamaz ve keyifliydi. “Ne yapacağını mı bilmiyorsun?” diye tekrar etti. “İyi haber: Ben biliyorum.”
Tom, ona şüpheyle baktı. “Ne demek istiyorsun?”
Derek hafifçe başını yana eğdi, şeytani bir gülümseme belirdi. “Sana yardım edebilirim, dostum.”
Tom’un kaşları çatıldı. “Nasıl?”
Derek, içini çekerek kollarını iki yana açtı. “Beni dinlersen, Braun’u devre dışı bırakmanın yollarını gösteririm. Ve en önemlisi…” Bakışlarını Tom’un gözlerine kilitledi. “Scharline’ı nasıl gerçekten senin yapacağını öğretirim.”
Tom’un boğazı kurudu. Bu, bir sınırdı. Bir noktayı geçmek gibiydi. Ama içindeki kıskançlık, öfkesi, Scharline’ın başka biriyle olma düşüncesi… Onu daha da ileri gitmeye zorluyordu.
Sonunda, sesi titrek ama kesin bir şekilde konuştu:
“Bana anlat.”
ns 15.158.61.17da2