Spor salonu, tavandan tabana kadar uzanan dev cam panellerden içeri süzülen altın rengi sabah ışıklarıyla aydınlanıyordu. Burası sadece bir spor salonu değildi; burası, disiplin ve lüksün kusursuzca birleştiği, özenle tasarlanmış seçkin bir sığınaktı. Havadaki hafif cilalı ahşap kokusu, temiz terle karışıyor, buraya gelenlerin her anını zarafetle yaşamak istediğini hatırlatıyordu. Duvarlar sade ve şıktı, gereksiz hiçbir şey yoktu. Zemin, en kaliteli ahşaptan yapılmıştı ve her adımı yumuşak bir fısıltıyla içine çekiyordu. Egzersiz ekipmanları, ışıltılı yüzeylerinde hiçbir kusur barındırmadan sıralanmıştı. Ama bu mekânda gözleri asıl çeken şey, bir makine değil, Carolina’ydı. O, bir şiirin beden bulmuş hâliydi. Matını salonun bir köşesine serdiğinde, üzerine düşen ışık, sırtının kıvrımlarını incelikle ortaya çıkarıyordu. Üzerindeki beyaz, dikişsiz spor taytı ve ona eşlik eden dar kesim bustiyer, yalnızca performans için değil, aynı zamanda zarif bir baştan çıkarıcılık için tasarlanmıştı. Yüksek belli taytı, belini kusursuzca sarıyor, kıvrımlı kalçalarını ve bacaklarını kusursuzca vurguluyordu. Kumaşın vücuduna oturuşu, her hareketinde daha da belirginleşiyordu. Carolina esnemeye başladı, her hareketi esneklik ve kontrolün bir göstergesiydi. Öne eğildiğinde, omurgası zarafetle kıvrıldı, elleri bacaklarından kayarak yere ulaştı. Esneme, taytının sıkıca vücuduna oturmasını sağladı, bacaklarının kaslarını ve kıvrımlarını daha da ortaya çıkardı. Zihni tamamen nefesine odaklanmıştı—ya da en azından öyle görünüyordu. Ama etrafındaki bakışların farkındaydı. Bunun farkında olmak ona sessiz bir güç veriyordu. Kalçalarını yukarı doğru kaldırarak pozisyon değiştirdi. Hareketi yavaş ve kontrollüydü. Taytın bel kısmı, vücudunu şekillendiren bir çerçeve gibi üzerine oturmuştu. Bustiyeri, göğüslerinin her nefeste nasıl yükselip alçaldığını kusursuzca sarıyordu. Spor salonundaki diğerleri, kendi antrenmanlarına odaklanmış gibi görünüyordu. Ama Carolina’nın varlığı salonun dinamiğini sessizce değiştiriyordu. Aynalardan ona bakanlar, fark ettiklerini belli etmeyen ama gözlerini kaçırmayanlar… O ise hiçbirini umursamıyormuş gibi davranıyordu. Ama her şeyi fark ediyordu. Yine de, spor salonuna odaklanmaya çalıştı. Ancak ne kadar çabalasa da zihni ona ihanet ediyordu. Konforunun Çatırdayan Temelleri Ne kadar bastırmaya çalışsa da düşünceler hep geri dönüyordu. Para. Gerçek yoksulluğu hiç tatmamıştı, ama şimdi onun acı gölgesini hissediyordu. Yıllardır alıştığı rahat hayatın temelleri, yavaş ama kesin bir şekilde çatırdıyordu. Faturalar, evin masrafları, çocuklarının ihtiyaçları… Her şey, omuzlarına ağır bir yük gibi çöküyordu. Burası onun için sadece kısa süreli bir kaçıştı. Ama dışarıda gerçek dünya onu bekliyordu. Bir işe ihtiyacı vardı. Ama nasıl bir iş? Çalışmaya hiç ihtiyacı olmamıştı. Hep bir güvenlik ağı vardı, hep bir destek. Ama artık… tek başınaydı. Gözleri spor salonunu dolaştı, düşünceler içinde kayboldu. Buradaki kadınların çoğu, zengin kocalarının sağladığı lüks içinde yaşıyordu. Günleri güzellik salonları, öğle yemekleri ve spor seansları arasında bölünüyordu. Onlar için güven, sarsılmazdı. Ama Carolina’nın güvenliği çoktan sarsılmıştı. Ve bu gerçek, göğsünde tuhaf bir boşluk hissettirdi. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, ama bildiği bir şey vardı—kendi ayakları üzerinde durmalıydı. Belki bir butik açabilirdi, belki danışmanlık hizmeti verebilirdi… Ama bunlar zaman ve yatırım gerektiriyordu. Carolina’nın zamanı vardı. Ama parası yoktu. Bir an önce para kazanmanın bir yolunu bulmalıydı. Düşüncelerinin içinde kaybolmuşken cam kapı sessizce açıldı. Ve içeri giren iki kişi, tüm dikkatini anında toplamasına neden oldu. Ethan. Ve yanında, uzun bacaklı genç bir kadın. Carolina’nın göğsünde belirsiz bir huzursuzluk hissetti. Uzun zamandır onu görmemişti. Ama sadece varlığı bile odadaki enerjiyi değiştirmeye yetiyordu. Yanındaki kadın ona hayranlıkla bakıyordu. Bunu saklamaya çalışmıyordu bile. Carolina, gözlerini hafifçe kısarak onları izledi. İçinde tanımlayamadığı bir rahatsızlık belirdi. Bu sadece merak mıydı? Yoksa daha fazlası mı? Ve Ethan’ın burada olması… bir tesadüf müydü? Yoksa bu gün tamamen farklı bir yöne mi evrilecekti? Geçmişin Gölgesi Carolina’nın zihni, geçmişin gölgeleri arasında kayboldu. Ethan’ın annesi… Celeste. O isim, zihnine bir fısıltı gibi düşerken derin bir nefes aldı. Bir zamanlar Carolina ve Celeste, bu şehrin en çok konuşulan kadınlarıydı. Zarafetleri, çekicilikleri ve girdikleri her ortamda bıraktıkları etki… Onlar, hayranlık uyandıran bir ikiliydi. Ama artık… O günler çoktan geçmişti. Ve o dostluk da öyle. Carolina gözlerini kıstı. Uzun zamandır Celeste ile konuşmamıştı. Çünkü bazı dostluklar, sessizce farklı yollar seçerdi. Ve Carolina, o yol ayrımının nerede yaşandığını tam olarak biliyordu. Çünkü Celeste, Richard’a aşıktı. Ve Carolina, onu seçti. Celeste’nin, en yakın arkadaşının Richard’ı seçmesini beklememiş olması, aralarındaki bağı geri dönülmez bir şekilde koparmıştı. Ve o gün, her şey parçalandı. Carolina, geçmişin gölgesinden sıyrılarak, spor salonunun köşesinde duran Ethan’a döndü. Onu daha önce hiç böyle görmemişti.
Carolina, spor salonunun geniş camlarından süzülen ışığın altında, Ethan’la kısa ama yoğun bir an için göz göze geldi.
Ethan 22 yaşındaydı. Genç, kendinden emin ve fazlasıyla çekiciydi. Onun hakkında anlatılanları duymuştu. Hızlı yükselişi, etkileyici çevresi, kadınlar üzerindeki etkisi… O artık bir çocuk değildi.
Ama Carolina’nın zihninde hâlâ onun çocukluğuna dair anılar vardı. Tom’un arkadaşı olarak eve gelip giden, ailesinin yanından hiç ayrılmayan o küçük çocuk… Şimdi ise, gözlerinin önünde, yılların ona kazandırdığı kendinden emin duruşuyla duruyordu.
Bakışları, Carolina’nın vücudunu baştan aşağı süzmeden önce gözlerine kilitlendi. Ne düşündüğünü saklamıyordu.
Carolina’nın içinden, bir anlığına, kaçmak geldi. Ama yapmadı.
Kendine hâkim olmalıydı.
Göz göze geldikleri o saniyede, Carolina istemsizce boğazını temizledi ve başını çevirerek matını toplamaya başladı.
Ethan, yanındaki genç kadının beline hafifçe dokundu ve Carolina’ya bir gülümseme gönderdi.
Carolina, bunu görmezden gelmeye çalıştı.
Ama içindeki rahatsızlık hissi, hiç de öyle olmadığını ona hatırlatıyordu.
Carolina, matını toplarken derin bir nefes aldı. Bu sadece kısa, anlık bir şeydi. Birkaç saniyelik bir bakışmadan fazlası değildi.
Ama yine de...
Ethan büyümüştü. Artık bir çocuk değildi. Bunu herkes gibi o da görebiliyordu. Ama bu farkındalık, içinde tuhaf bir rahatsızlık yaratıyordu. Bunun bir önemi olmamalıydı.
Ben ne yapıyorum? diye düşündü kendi kendine.
Kendi içinden gelen bu huzursuzluk hissini geçiştirmeye çalıştı. Bu sadece geçici bir saçmalıktı. Yorgundu, zihni dağınıktı. Ve evet, Ethan fazlasıyla dikkat çekiciydi, ama bu onun için bir anlam ifade etmiyordu.
Bunu düşünmek bile absürttü.
Hızlı adımlarla spor salonunun duş alanına yöneldi. Sıcak suyun altında rahatlamak, bu saçmalığı zihninden atmak istiyordu.
Koridoru geçerken, zihni hâlâ düşüncelerle doluydu ama kendini toparlamaya başlamıştı. Kapının kolunu tuttuğu anda, arkasında derin ve genç bir ses yankılandı.
"Merhaba, Carolina."
Sesi duyduğu an, içindeki bütün düşünceler aniden sustu.
Gözlerini hafifçe kapattı, derin bir nefes aldı ve sonra yavaşça arkasını döndü.
Ethan oradaydı.
Ve gözleri, doğrudan ona kilitlenmişti.
Carolina, yavaşça arkasını döndüğünde Ethan'ı tam karşısında buldu. Şimdi onu daha yakından görüyordu ve bu, içindeki tuhaf rahatsızlık hissini daha da derinleştiriyordu.
Ne kadar değişmişti…
Yüz hatları artık daha keskin, daha erkeksi bir hal almıştı. Omuzları genişlemiş, bedeni güçlenmişti. Bir zamanlar masum ve çocuksu olan ifadelerinde artık bir özgüven, hatta hafif bir meydan okuma vardı.
Ethan hafifçe gülümsedi. “Ne oldu, Carolina? Beni böyle inceleyecek kadar uzun zamandır görmüyor muydun?”
Carolina kısa bir an afalladı ama hemen kendini toparladı. Gözlerini devirdi ve “Sadece… değişmişsin,” dedi, sesinde şaşkınlık gizliydi.
Ethan omuz silkerek hafifçe güldü. “Ben mi değiştim? Sanmam. Ama sen... Sen hâlâ aynısın.”
Bakışları, Carolina'nın yüzünde, sonra bedeninde gezindi. “Hatta belki de… daha da güzelleşmişsin.”
Carolina, içinde bir şeyin kıpırdadığını hissetti ama anında bastırdı. Hafif bir nefes vererek başını salladı.
“Hayır, Ethan. Çok değiştin.”
Ethan başını yana eğerek, ona sanki bir sırrı biliyormuş gibi bakan o kendinden emin ifadesini takındı.
“Belki de değişim sandığın şey, sadece artık beni başka bir gözle görüyor olmandır.”
Carolina'nın boğazı kurudu. Bir an ne diyeceğini bilemedi.
Ethan’ın gözlerindeki o ifade, onun tam olarak ne düşündüğünü bildiğini söylüyordu
Carolina, Ethan’ın sözlerini duyunca hafifçe gülümsedi. İçinde garip bir his dolaşsa da, bunu fazla ciddiye almamaya karar verdi.
"Beni hâlâ eskisi gibi görüyorsan, bu senin sorunun, Ethan." dedi hafif bir kahkaha ile. "Ama benim gözümde, sen hâlâ o küçük çocuksun."
Ethan kaşlarını hafifçe kaldırdı, yüzüne sanki meydan okunmuş gibi bir ifade yerleşti. “Öyle mi?” dedi alaycı bir gülümsemeyle. “Bundan emin misin?”
Carolina, başını hafif yana eğerek gözlerini kısıp onu süzdü. "Evet, eminim." dedi kararlı ama içinde tatlı bir oyunbazlık vardı.
Ethan hafifçe iç çekerek başını iki yana salladı. “Demek hâlâ beni o eski çocuk olarak görüyorsun.” dedi, sesi eğlenceliydi. “Bari iyiyim mi diye sorsaydın.”
Carolina hafifçe gülerek başını salladı. "Tamam, tamam. İyi misin, Ethan?"
Ethan hafif bir kahkaha attı. "Daha iyi olamazdım. Ama esas önemli soru şu… Sen nasılsın, Carolina?"
Carolina kısa bir duraksamayla Ethan’a baktı. Gözlerinde bir an için sıcak bir samimiyet gördü. Gerçekten merak ediyor gibi görünüyordu.
Derin bir nefes alıp omuz silkti. “Bildiğin gibi, hayat devam ediyor. Çalışmalar, sorumluluklar, her şey üst üste geliyor ama şikayet edemem.”
Ethan başını salladı. "Seni tanıyorum, Carolina. Şikayet etsen bile bunu kimseye belli etmezsin."
Carolina hafifçe gülümsedi. "Ne diyebilirim ki? Kendi ayaklarımın üzerinde durmaya alışıyorum."
Ethan onu dikkatle izledi ama konuyu değiştirmeye karar verdi. “Scharline ve Tom nasıl?” diye sordu, gözlerinde tanıdık bir sıcaklık vardı.
Carolina biraz rahatlayarak cevap verdi. "Scharline hâlâ kendine bir yol çizmeye çalışıyor. Ne yapacağına tam olarak karar veremedi ama elinden geleni yapıyor."
Ethan başını salladı. “Kendi yolunu bulacaktır. Hep güçlü biriydi.”
Carolina hafifçe başını sallayarak ona katıldı. "Tom ise..." dedi hafif bir iç çekerek. "O tam bir baş belası. 18 yaşında ve her şeyi bildiğini sanıyor."
Ethan hafif bir kahkaha attı. "Bu bana tanıdık geldi. Sanırım bir zamanlar ben de öyleydim."
Carolina gözlerini devirdi. "Bir zamanlar mı?"
Ethan gülümseyerek ellerini kaldırdı. “Tamam, kabul ediyorum. Hâlâ biraz öyle olabilirim.”
İkisi de kısa bir kahkaha paylaştı. Ortamın gerginliği dağılmıştı, sohbet daha rahat ve sıcak bir hale bürünmüştü.
Carolina, Ethan’a bakarken, onun büyüdüğünü kabul etmek zorunda olduğunu fark etti. Ama hâlâ içinde bir yerlerde, onun o eski çocuk olduğunu düşünmek daha kolay geliyordu.
Ethan ise Carolina’nın gözlerine bakarken, onun hâlâ ne kadar etkileyici ve güçlü bir kadın olduğunu bir kez daha fark ediyordu.
Carolina, Ethan’ın kahkahasının ardından ona daha dikkatlice baktı. Sadece fiziksel olarak değişmemişti. İçinde bir şeyler farklıydı… bir şey, tanımlayamadığı ama onu rahatsız eden bir şey.
Onu bu kadar farklı gösteren neydi?
İçindeki bu huzursuz hissi tam olarak adlandıramıyordu. Sadece, Ethan’ın bakışlarında, duruşunda, hatta konuşma şeklinde bile artık bir başkalık vardı. Bir zamanlar kendini kanıtlamaya çalışan, enerjisini her yere saçan o çocuksu havadan eser yoktu. Şimdi çok daha kendinden emin, ağır ve hesaplı konuşuyordu.
Bu ona birini mi anımsatıyordu?
Düşündü ama cevabı bulamadı.
Ethan, Carolina’nın bakışlarını fark ettiğinde kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Ne oldu? Yine o eski çocuk gibi mi görünüyorum?"
Carolina, kendini toparlayarak hafif bir gülümsemeyle başını salladı. “Hayır, sanırım o zamanlar daha kolay biriydin.”
Ethan hafifçe gülümsedi, gözlerinde alaycı ama bir o kadar da bilgece bir parıltı vardı. "Şimdi daha zor mu?"
Carolina başını yana eğerek onu süzdü. “Bunu henüz bilmiyorum.”
Ama içten içe şunu biliyordu—Ethan değişmişti. Ve bu değişim onu sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da büyütmüştü.
Carolina’nın gözleri kısa bir an onun gözlerine kilitlendi.
Onda gördüğü şey sadece bir değişim değildi. Bu, olgunlaşmış bir adamın bakışıydı.
Ama neden içindeki bir şey ona bu bakışın tanıdık geldiğini söylüyordu?
Bunu henüz çözemezdi.
Ama bir şeyi kesin biliyordu. Ethan artık eskisi gibi değildi.
Ethan, Carolina’nın bakışlarını yakaladığında hafifçe gülümsedi. Ondan kaçmıyordu, aksine bu ilgiyi hoşuna gider gibi karşılıyordu.
"Belki de bundan sonra daha sık görüşürüz," dedi alaycı bir rahatlıkla. "Kim bilir, böylece sen de benim ne kadar değiştiğimi daha yakından görme şansı yakalarsın."
Carolina hafifçe gülerek başını iki yana salladı. “Ah, Ethan… Senin bir kadın avcısı olduğunu mu sezdim, yoksa yanılıyor muyum?”
Ethan, sanki beklediği bir yanıtı almış gibi kısa bir kahkaha attı. "Ben mi? Hayır, asla," dedi, gözlerini hafifçe kısarak. "Ama şunu merak ediyorum… Eğer öyle olsaydım, bu seni rahatsız eder miydi?"
Carolina, gözlerini hafifçe kıstı ve onu bir an süzdü. "Ethan, tatlım… Senin kimleri avladığın beni neden ilgilendirsin ki?"
Ethan hafifçe başını yana eğdi. "Bilmiyorum… Bence biraz ilgini çekti."
Carolina dudaklarını hafifçe büzerek ona yaklaştı, sesi alaycı ama bir o kadar da yumuşaktı. "Beni fazla önemsediğini sanıyorsun, Ethan. Ama inan, senin gibi kaç kadının başını döndürdüğünü düşünmek yerine, buhar dolu güzel bir duş almayı tercih ederim."
Ethan gülümsedi ama gözlerini Carolina’dan hiç ayırmadı. "Öyleyse seni daha fazla tutmayayım," dedi, sesi hafifçe yavaşlayarak. "Ama unutma Carolina… İnsan bazen ne düşündüğünü fark edemez. Ta ki düşünceleri onu rahatsız edene kadar."
Carolina hafifçe kaşlarını kaldırdı. "Bu ne şimdi? Bir bilge gibi konuşuyorsun."
Ethan hafifçe omuz silkti. "Belki de sadece bazı şeyleri hatırlatıyorumdur."
Carolina, derin bir nefes aldı ve başını yana çevirerek gülümsedi. “Hadi bakalım, Ethan. Beni merak ettiğin kadar, Scharline ve Tom’u da merak et. Bu kadar şımartmayayım seni.”
Ethan hafifçe güldü, "Görüşürüz, Carolina." dedi, yavaşça geri çekilerek.
Carolina, onu son bir kez gözleriyle süzdü. Sonra, kendini daha fazla bu oyunun içinde bulmadan, duş alanına yöneldi.
Ama zihninde Ethan’ın o son sözü yankılanıyordu:
"İnsan bazen ne düşündüğünü fark edemez. Ta ki düşünceleri onu rahatsız edene kadar."
Ve Carolina, bu düşüncenin kendisini rahatsız etmeye başladığını fark etti.
ns 15.158.61.17da2